25 Mayıs 2011 Çarşamba

Unutulmayacaksınız...



Gönüllere taht kuran 2. Bulgar kaleci

2008 - 2009 sezonu öncesi Adnan Örnek'in ''Bursa'da Amerikan Koleji var. Çocukların eğitimine orada devam eder'' diye pembe bir yalan söylemiyle başlamıştı Bulgar filebekçisinin Bursa macerası... Görev aldığı 3 sezonda tam 102 maçta Bursasporumuz'un kalesini korudu. İlk sezonunda 2, geçtiğimiz sezon ise attığı 5 penaltı golü ile dünyanın en golcü kalecileri listesinin hep üst sıralarında yer aldı. Şampiyon kadronun değişmez oyuncusu olan Ivankov, şampiyon olarak sonlandırdığımız o muhteşem sezonda görev aldığı 30 lig maçında sadece 24 gol yedi ve Ivko Ganchev'den sonra gönüllerde taht kuran ikinci Bulgar kalecimiz oldu.


''Mustafa Keçeli, şampiyon yap bizi''

Dimitar Ivankov gibi o da 2008 - 2009 sezonu öncesi tanıştı Bursa camiası ile... Görev aldığı ilk iki sezonda sol kanatımızın değişmez savunucusu olan Mustafa Keçeli, zaman zaman performansı ile eleştirilse de taraftarın gönlüne taht kuran bir başka isim olmayı başarmıştı. Öyle ki, tribünlere çağırılışı bile özeldi. ''Mustafa Keçeli, şampiyon yap bizi.'' diye yapılan tezahüratlara mütevazi kişiliği ile tüm sezon boyunca alkışlarla karşılık verdi. 3 sezonda çıktığı 81 maçta her zaman elinden gelenin en iyisini yaptı ve şampiyon kadronun sol beki olarak Bursaspor tarihine adını altın harflerle yazdırdı.


''Bursalı Ali''

Ertuğrul Sağlam'ın Bursaspor kariyerine başlar başlamaz kadroya yaptığı ilk takviyelerden biriydi Ali Tandoğan... Takımdaki gençlere yaptığı ağabeyliği ve esprili yapısı ile kısa zamanda çok sevildi. 2,5 sezonda 82 maça çıkan Ali, 4 kez ağları sarstı. Gollerden çok yağtığı asistlerle öne çıkan Ali Tandoğan, şampiyon olarak tamamladığımız sezona yaptığı 10 asist ile damga vuran isimlerden biri olmuştu. Geçtiğimiz sezon Diyarbakır'da üstüne taşlar yağarken korner kullanma cesareti, bu sezon ise Antalya deplasmanında takımımız 2-0 gerideyken farkı 1'e indirmek adına tekmeye kafa uzatıp canı pahasına topu ağlara göndermesi ile şampiyon kadronun efsane sağ beki olarak hafızalara kazındı.


Sessiz dev adam: Hüseyin Cimşir

2009 - 2010 sezonu öncesi Ertuğrul Sağlam, şampiyon kadronun temellerini atarken orta sahayı emanet edeceği görev adamı olarak Hüseyin Cimşir'i seçmiş, 32 yaşındaki futbolcu Trabzonspor'dan ayrılıp yeşil beyazlı ekibimize transfer olmuştu. Geçen sezon 32 maçın 30'unda görev alan başarılı orta saha oyuncumuz, şampiyonluğun görünmez kahramanlarından biri olmuştu. Yeşil beyazlı formamızla 2 sezonda 52 maça çıkan Hüseyin, ağları bir kez sarstı ve tarihe geçti. Hüseyin'in bu sezon Bucaspor ağlarına bıraktığı gol Bursaspor'un lig tarihinde iç saha maçlarındaki 1000. golü olarak kayıtlara geçti.


Bir futbolcudan çok daha fazlası: Ivan Ergiç...

Ertuğrul Sağlam'ın Hüseyin Cimşir ile birlikte şampiyon takımın orta sahasını emanet ettiği bir diğer isimdi Ivan Ergiç... Bursaspor'a gelmeden önce 9 sezon formasını terletip kaptanlığını yaptığı Basel'den ayrıldıktan sonra bir çok teklif aldı. Ama o, son olarak Almanlar'ın ünlü kulübü Herta Berlin'i reddedip Bursa'yı tercih etti. İlk sezonunda Bursaspor ile şampiyonluk ipini göğüslerken, reddettiği Herta Berlin ise Bundesliga'dan düşmüştü. Babasından Karl Marx'ı öğrenen Ergiç, futbolcuların çok fazla para kazandıklarına inanıyor ve bunu her fırsatta dile getiriyordu. Sırp yıldız, bu sezon iç sahada oynadığımız Manchester United maçı öncesi durumu olmayan 650 öğrenciye dağıttığı bilet ile taraftarın bir kez daha kalbini fethetmişti. 2 sezonda 69 maçta forma giyen yıldız oyuncu, 10 kez ağları sarsmayı başardı.


24 Mayıs 2011 Salı

Bursaspor&Gaziantepspor


Türkiye Ligi'nde son haftanın iki soru işaretinden birisi şampiyonluk, diğeri de UEFA Avrupa Ligi'ne ligden katılacak ekiplerin sıralamasıydı. Bursaspor sürprize izin vermeyerek üçüncü sırayı aldı, ikinci devrenin en başarılı ekiplerinden Gaziantepspor uzun bir aranın ardından tekrar Avrupa sahnesine çıkmaya hak kazandı. Yine de grup aşamasına kalmaları için epey uğraşmaları gerekecek.Fazla tekrara giriyorum belki ama bence Türkiye'nin Avrupa kupalarında kaydedemediği aşamanın temel sebebi düzenli bir dördüncü temsilci çıkaramaması. UEFA Avrupa Ligi'ne gidenlerin hepsi ilk turda seribaşı olamadığından kötü eşleşmelerle zor durumda kalıyor. Trabzonspor'la yaşanan bu kısır döngü onlara geçen sezon Liverpool'u getirdi.

Mayıs 2011 itibariyle Türk takımlarının UEFA sıralamasındaki yeri ve puanları...

Bu döngüyü kırmaya en çok yaklaşan ekip ise Bursaspor'du. Ön elemeye takılmadan direkt olarak Şampiyonlar Ligi'ne gittiler ve 5 bonus puanı ceplerine koydular. Burada alınacak fazladan bir galibiyet ve beraberlik onlara bugün UEFA Avrupa Ligi son eleme turunda seribaşı olma unvanıyla dönebilirdi ancak durum onlar için de zor.Yukarıdaki tablodan da gözüktüğü üzere Bursaspor, Şampiyonlar Ligi'nden aldığı puanlarla takım puanını 12.010'a yükseltti fakat bu puan dördüncü ön eleme turunda seribaşı olmaya yetmiyor. Şampiyonlar Ligi elemelerinden de en düşük puanlı takımların geleceği varsayılan (ki hem Bursa hem Antep'in işine en gelen durum) sırlamada dahi son seribaşı 14.624 puanı bulunan Anorthosis. Bursa ile aynı puanı bulunan Trabzonspor da ilk turda elenirse burada seribaşı olamayacak.


Gaziantepspor ise son beş yılda Avrupa kupalarına katılamadığı için puan hanesi ilk tablodan da görebileceğiniz gibi Türkiye takımlarının minimumu olan 7.010 ile açılıyor. Bu puan 70 ekibin katıldığı 3. ön eleme turunda Gaziantep'i 33.sıraya taşıyor ki bu turda seribaşı olmak için yeterli. Tahmin edebileceğiniz gibi bu turun geçilmesi halinde kırmızı-siyahlıların dördündü turda seribaşı olma şansı ise bulunmuyor.

Umarım bu sezon Bursaspor ile Gaziantepspor kısır döngüyü kırarak önümüzdeki sezonlarda en azından UEFA gruplarına kolay yoldan giderler. İki sene önceye kadar bizle benzer bir durumda olan Portekiz'e bakıp ibret almak için geç bile kaldık...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Jose Mourinho Savunması


Kimilerine göre ''Special One'' kimilerine göre ise total futbolun katili, çalıştırdığı takımlar ile sadece katı savunma yaparak başarıya bir şekilde ulaşmış olan bir teknik adam Jose Mourinho. Benim inancım onun gerçek anlamda özel biri olduğu ve elde ettiği başarıların tamamen planlı, müthiş bir taktik kurgunun eseri olduğu yönünde.

Portekizli teknik adam, özellikle Chelsea'nin başındayken Barcelona'ya karşı oynattığı defansif futbol yüzünden pek çok olumsuz eleştiriye tabi tutulmuş ve o günden bu yana elde ettiği her başarıda oynattığı futbolun savunma ağırlıklı olduğu, topla oynama oranın düşük olması gibi türlü türlü eleştirilere maruz kalmıştı. Eğer Jose Mourinho'nun çalıştırdığı takımları sadece Avrupa arenasında veya Barcelona gibi gerçekten muhteşem hücum varyasyonları ile oynayıp genel anlamda bütün rakiplerini sürklase eden bir ekibe karşı oynarken izlerseniz bu hislere kapılmanız normaldir. Kaldı ki bu tip maçlarda tercih ettiği sistemin dahi mantıklı gerekçeleri var.

Mou'yu Porto, Chelsea ve Inter yıllarına bakarak değerlendirdiğimiz takdirde özellikle yerel liglerde savunma futbolunu baz almadığını anlamak için gol sayılarına bakmanın yeterli olacağı kanaatindeyim. 2002-2003 sezonunda Portekiz Ligi'nde Benfica'nın ardından 73 golle en çok gol atan 2. takım olma ünvanını kazanan Porto, o sezon UEFA Kupası'nı kazandığı 13 maçlık süreçte 29 gol atarak 2.23'lük gol ortalamasına ulaşmış ve UEFA Kupası'nda son 5 sezonun en golcü takımı olmayı başarmıştı. Ertesi sezon 63 golle Portekiz'in en çok gol atan takımı olarak bir kez daha şampiyonluğa ulaşan Mourinho ve öğrencileri, Şampiyonlar Ligi kupasını da 22 gol atarak müzelerine götürmüşler, o sezon Avrupa arenasında tadı damaklarda kalan maçlara da imza atmışlardı.


Porto'nun futbol tanrısı olduktan sonra soluğu futbolun beşiğinde alan Portekizli teknik adam, Chelsea'yi 50 sene aradan sonra üst üste 2 kez şampiyon yapmayı başararak markasının kalitesini devam ettirmeyi başarmıştı. 2004-2005 sezonunda Premier Lig'de 72 gol atarak 87 gol atan Arsenal'in ardından en çok gol atan ikinci takım olan Chelsea, 2005-2006 sezonunda ise yine 72 gol atarak bu sefer zirveyi Manchester United ile paylaşmıştı. Chelsea'nin başında 20 Şampiyonlar Ligi maçına çıkan Jose, bu maçlarda 30 kez gol sevinci yaşayarak maç başına 1.5 gol ortalamasını tutturmuştu. Böylesine önemli bir turnuvada 1.5 gol ortalaması hiç fena değil.

İngiltere'de pek çok kupa kazanan ancak Avrupa'da istediğini elde edemeyen Mourinho'nun kapısını çalan Massimo Moratti, babasının vasiyetini Portekizli teknik adam sayesinde yerine getirmeyi başardı. 2008-2009 sezonunda Serie A'da 70 gol bularak Milan ile beraber en golcü takım olan Inter, ertesi sezon 75 gol bulmuş ve rakiplerini geride bırakmıştı.

Buraya kadar baktığımızda Jose Mourinho'nun çalıştırdığı ekiplerin liglerde atılan gol sayısına göre daima ilk 2 sırada olduğunu görüyoruz. Bu veriyi çürütmek isteyenler muhtemelen Jose'nin hep iyi takımlarla mücadele ettiğini öne sürecekler ama Chelsea'nin 50 sene sonra 2 sene üst üste şampiyon olması, Inter'in neredeyse yarım asır sonra Avrupa'da şampiyonluk yaşadığını, Porto'nun nasıl bir efsane haline geldiğini bu mücadeleler sırasında Arsenal, Manchester United, Liverpool, Milan, Juventus gibi dünya devlerinin geride bırakıldığı asla unutulmamalı.


Gelelim Jose Mourinho'nun Barcelona maçlarına. Portekizlinin en çok eleştiri aldığı zamanlar hiç şüphesiz Katalan temsilcisi ile karşılaştığı maçlar oldu. Ronaldinho önderliğinde başlayan Barcelona yükselişi Jose'nin Chelsea yıllarına denk geldi ki kulüp ile onun arasında yaşananlar hikayeyi de farklı boyutlara taşıdı. Rijkaard döneminden itibaren dünya futbolunda tartışmasız hücum futbolunu en iyi oynayan takım Barcelona. Xavi, Iniesta, bir zamanlar Ronaldinho, şimdi Messi, geriden oyun kuran ve golcü özelliği de olan Pique, her daim hazır kıta bekleyen Pedro, Henry, Ibra, Eto'o gibi her an maçın skoruna etki edecek ve gerekirse rakibini madara edecek bir sürü ismi bünyesinde barındırmış kusursuz bir takım Barcelona. Karşınızda böylesine aykırı bir güç varken siz bu güce aynı silahla karşılık verirseniz çılgın değil kesinlikle ahmakolursunuz. Ama siz bu mekanizmayı iyi etüt edip açıklarını yakalar, oyuncularınızı taktik disiplin altına sokup bu mantığı onlara aşılarsanız Jose Mourinho olursunuz.

Geçtiğimiz sezon Giuseppe Meazza'da oynanan Inter-Barcelona maçını anımsayın ve 3 gol bulan Inter'in yüzde yüz 2 tane gol pozisyonunu heba ettiğini ancak bir yandan da uzay futbolu oynayan (!) Barcelona'ya sadece 2 pozisyon verdiğini tekrar canlandırın gözlerinizin önünde. O maça kadar buldozer gibi önüne geleni ezen Barcelona'nın ilk defa, belki de tek seferliğine bu kadar aciz duruma düştüğü maçtı o. Nou Camp'daki rövanşta sayılmayan bir gol vardı ama o kadar topla oynama yüzdesine rağmen kaç pozisyon bulmuştu Barcelona ? Bu örnekler sürüp gider ama Jose Mourinho'nun alan savunması ile birlikte Barcelona'nın bu kadar etkili ayaklarını farklı takımlarda, farklı oyuncularla çoğu zaman etkisiz hale getirdiği gerçeğini kimse inkar etmesin.

Kimileri hayata soldan bakar, kimileri sağdan, kimileri bodozlama girer ortadan. Kimi siyahı sever kimi beyazı kimi kırmızı kimi maviyi ... Kimi hücum futbolunu sever, kimi savunma futbolunu ... İnsanları hücum futbolunu, pasa dayalı futbolu seviyor diye eleştirmek nasıl insafsızca, geride kalan diğer insanları Jose Mourinho'yu ya da savunma futbolunu seviyor, benimsiyor diye eleştirmek de o kadar insafsızcadır.Çünkü unutmamak gerekir ki bugün kendilerini savunmak için cesaret gösteremeyenler, yarın kendilerini kurtarmak için ayağa kalkıp hücum edemez...