Siyaseti konuşmaya başlamak, kendi fikrinin haklılığını ispata çabalamaya götürüyor. Bu kısır döngüden çıkmak mümkün değil. Siyasi konularda konuşmayı / tartışmayı oldum olası faydasız bulmuşumdur. Benim için siyaset ‘okunur’. Okunur ve fikir alınır, kafada süzülüp bir sonuca varılır. Üstelik şart da değil bir sonuca varmak. Konuşmak hep işin yüzeyselliğinde bırakır insanı. Yorucudur, zordur.
Neredeyse herkes en doğru görüşe kendisinin sahip olduğundan emin; yetmez gibi dünyanın geri kalanı da aynı öyle olsun ve olmayan da azalarak yok olsun istiyor. Bu eksenden yola çıkınca ‘
Ermeni soykırımı‘ tamlaması öyle bir şey ki nasıl kullandığınız bile önem taşıyor.
İnsanlığın kollektif vicdanını ne temizleyebilir? (Buchenwald Toplama Kampı / 1945)
Etrafta hararetle bu konuyu konuşanların tam olarak olayı bilip bilmediğini çözemiyorum. Bazıları meseleyi bile anlamamış gibiler. Ama herkesten çok lafları var ağızlarında. Döküp saçıyorlar.
‘Güzel kızlar kaka yapmaz’, bir mantıkla tarihe bakmak hem kolaycılık hem de insanın kendi aklına hakaret. Elinde güç bulunduran
her yapı kimi zaman çizgi dışına taşabilir. Devlet kimi zaman halkına toplu bir
zulüm uygular, kimi zaman belirli bir grubu
hedef seçer.
Halkı korumak için örgütlenen resmi kurumlar (polis, asker, jandarma, vs) yeri gelir kendi halkını katleder, döver, işkence eder. Bunlar halkı o kurumlara düşman etmez. Hep ‘içlerindeki kötü niyetli bir grup’ olarak yorumlanır. Vicdan böylesine inanmak ister çünkü aksi takdirde tek yol isyan etmektir. Halk ise genellikle uzlaşma eğilimindedir. Razıdır.