24 Kasım 2011 Perşembe

Chuck Palahniuk

Chuck Palahniuk’u severim. Bir yazar olarak tanımasanız bile tarzına Fight Club(Dövüş Kulübü) adlı kitabından yola çıkılarak çekilen aynı adlı efsane filmden aşinasınızdır (ya da Türkiye’de yasaklanan romanı Ölüm Pornosu‘na ait haberlerden).
Her bir kitabı (benim için) başyapıttır, hepsini bir solukta okudum; sizlere de kesinlikle tavsiye ederim.
Yazarlara 13 tavsiye
ve kendisinin en beğendiğim sözü; " dünyanın en yakışıklı, zengin, başarılı adamı da olsan; bir kadın seni çocuklarının babası olarak hayal edemiyorsa; sıfırsın. "

22 Kasım 2011 Salı

Ermeni Soykırımı Üzerine...

Siyaseti konuşmaya başlamak, kendi fikrinin haklılığını ispata çabalamaya götürüyor. Bu kısır döngüden çıkmak mümkün değil. Siyasi konularda konuşmayı / tartışmayı oldum olası faydasız bulmuşumdur. Benim için siyaset ‘okunur’. Okunur ve fikir alınır, kafada süzülüp bir sonuca varılır. Üstelik şart da değil bir sonuca varmak. Konuşmak hep işin yüzeyselliğinde bırakır insanı. Yorucudur, zordur.
Neredeyse herkes en doğru görüşe kendisinin sahip olduğundan emin; yetmez gibi dünyanın geri kalanı da aynı öyle olsun ve olmayan da azalarak yok olsun istiyor. Bu eksenden yola çıkınca ‘Ermeni soykırımı‘ tamlaması öyle bir şey ki nasıl kullandığınız bile önem taşıyor.
Tarih, temsili demokrasi, halk iradesi ve boykot
İnsanlığın kollektif vicdanını ne temizleyebilir? (Buchenwald Toplama Kampı / 1945)
Bu konu hakkında burada bir şeyler yazacak kadar bilgi sahibi olduğumu sanmıyorum. Bilgi sahibi olduğunu iddia edenleri dinleyip, kaynakları tarayıp bir karar vermeye çalışıyorum. (Türkiye bakış açısıyla genel hatlar için http://www.belgeler.com/blg/1zv7/mondros-mutarekesi-sonrasinda-istanbul-basininda-tehcir-davalari-deportation-trials-in-post-mondros-ceasefire-istanbul-press tavsiye ederim). Belge-bilgi konusunda da kıt bir konu değil bu. Türk yetkililer sürekli “arşivleri açalım” diyor ama ben internete aktarılmış bir şey bulamadım bunca arayışıma rağmen. “Arşivleri açtık” deseler belki epey insanın gazını da almış olacaklar. Çok da zor olmasa gerek.
Etrafta hararetle bu konuyu konuşanların tam olarak olayı bilip bilmediğini çözemiyorum. Bazıları meseleyi bile anlamamış gibiler. Ama herkesten çok lafları var ağızlarında. Döküp saçıyorlar.
‘Güzel kızlar kaka yapmaz’, bir mantıkla tarihe bakmak hem kolaycılık hem de insanın kendi aklına hakaret. Elinde güç bulunduran her yapı kimi zaman çizgi dışına taşabilir. Devlet kimi zaman halkına toplu bir zulüm uygular, kimi zaman belirli bir grubu hedef seçer.
Halkı korumak için örgütlenen resmi kurumlar (polis, asker, jandarma, vs) yeri gelir kendi halkını katleder, döver, işkence eder. Bunlar halkı o kurumlara düşman etmez. Hep ‘içlerindeki kötü niyetli bir grup’ olarak yorumlanır. Vicdan böylesine inanmak ister çünkü aksi takdirde tek yol isyan etmektir. Halk ise genellikle uzlaşma eğilimindedir. Razıdır.
Hatta öyle haller olur ki Stockholm sendromu misali bazen mazlum zalime vurulur.

21 Kasım 2011 Pazartesi

Beni Unutma


Burcu olmasaydı, ısrar etmeseydi açıkçası hiç gitmeyecektik bu filme, zaten bilseydim ruhumuza bu kadar acı çektirmezdim, sinemaya gidip, zevkime ve beynime acı çektirdiğim 2 saate üzüldüm doğrusu filmden ilk çıktığımız anda. Filmi izlerken sürekli olarak kendimi karakterlerin yerine koyarak hareket etmem, sahneler, cümleler, akan gözyaşlarıma engel olamadı doğrusu, aslında benimki çok da önemli değil de, Burcu'yu ağlatması daha da üzdü beni.

Hani bazen bir filme gidersiniz, çok etkilemese de bir yerden yakalar ya sizi işte bu filmde tam bu filmlerden Mert Fırat'ın samimi oyunculuğunu, Açelya Devrim Yılhan'ın farklı güzelliğini ve yüzünü dökme küçük kız'ı hatırlayacağım ben bu filmden....ve bir de şu repliği : ''Sana dünyaları sunan değil, dünyasını sunan erkeği sev... ''
Filmin Resmi Sitesiwww.beniunutmafilm.com/

11 Kasım 2011 Cuma

Sil Baştan - Ken Grimwood

Benim için alıp,okuyacağım bir kitabın kitabevinde bulunduğu kategori çok önemlidir. İlk tercihimi burada yapmaya çalışırım olabildiğince, Roman/macera, kişisel gelişim, Türk/Amerikan/Avrupa/vs Edebiyatı gibi pek çok kategori başlığının altına gidiyorsunuz. Aklımda bir kitap olmadığı sürece serbest atış yapar, bilinçaltımın bilmediğim süzgeçlerinden geçerek gözümün “bir şekilde rastlantısal olmayan” takıldığı başlık ve kitap isimlerine, kitap kapağına ve arka kapak yazısına referansla içgüdüsel bir kitap seçimi yaparım. Arka kapak demişken:

Ken Grimwood’un sıradışı eseri Sil Baştan, zihninize şu soruyu kazıyor: Geçmişte yapmış olduğunuz hataları bilerek hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız ne yapardınız?
43 yaşındaki Jeff Winston bu şansı birkaç kez elde eder. Heyecanını yitirdiği evliliği ile geleceği olmayan işi arasında sıkışıp kalmıştır ve hiç beklenmedik bir anda ölüverir. Tekrar hayata gözlerini açtığında ise takvimler 1963 yılını göstermektedir. O sabah 18 yaşında, üniversite yatakhanesinin duvarlarına bakarak uyanır. Her şey eskisi gibidir… Tek bir fark dışında: Jeff geleceği avcunun içi gibi bilmektedir. Futbol ligi final maçlarından at yarışlarına kadar kimin kazanacağını, Wall Street’te köşeyi dönmek için hangi şirketlere yatırım yapmak gerektiğini…
Yalnız, bilmediği bir şey vardır: Neden hayatını sil baştan yaşamak zorundadır? Sevdiği her şeyi ve herkesi kazanıp kaybetmeye daha ne kadar devam edecektir? Birçok dile çevrilen ve listeleri alt üst eden Sil Baştan hayatın karmaşık döngüsünü sorgularken hayal gücünüzü de sonuna kadar zorluyor.
Sil Baştan ortalarına kadar sıkıcı olduğunu söylemekle beraber, aslında çoğu elit kitabın bu şekilde olduğunu da belirtmeliyim. Konuyu kavramaya çalışıyorsunuz falan, kitabı okurken aynı zamanda tahmin de ediyordunuz bazı şeyleri , ben olsam şöyle yapardım böyle yapardım diye . Cinsellik, bazı sayfalarda haddinden fazla sık sık işleniyor ama biraz dozu aşmışcasına. Sonu bir kesinliğe bağlanamıyor ve merakta bırakıyor! Bir zaman sonra takip edemiyorsunuz kitabı, sürüklenip gidiyorsunuz çünkü olaylar komplike ve çok seri geliyor. Genel olarak beğendim , Harlan Coben' in tattırdığı duygulardan mahrum bırakmadı, kitabın içine girebildim sadece satırlardaki yazıları görmedim yani. Okuyun derim farklılık olur. Bana Ethernal Sunshine of Spotless Mind filmini de hatırlattığını ek olarak belirtmeliyim ama filmin 2004'te çekildiğini kabul edersek birbirinden bağımsız olduğunu anlayabiliriz. Ayrıca en beğendiğim kitap kapağıdır, sade ve tatlı. Altını çizdiğim sözlerden: ''Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez ve çok yakından incelenmiş bir hayat da intihara değilse bile deliliğe yol açabilir.''