24 Ekim 2012 Çarşamba

Nuri ve Oğlu


Şöyle bi fotoğraf karesine sahip olmak için neler vermezdim...
Huzurlarınızda Nuri Şahin ve Oğlu Ömer! :)

23 Ekim 2012 Salı

Gece gece düşününce



..hep aydınlık yüzün sen gündüzdün biz hep gece geçtik kapından.hep ışıklı yüzün sen yıldızdın biz hep gece düştük yollara.sen daha düşlerini kolunda derin yalnız uyurken sen gün olup doğmadan usulca gelip öptük saçından.

Yarın iş var, uzun uzun fabrika kokusu, sesi, görüntüsü bekliyor beni. Bu şarkıya dün rastladım sanırım. Ya da daha önceki gün, her neyse, ne fark eder? Çok hoş şarkılar var şu hayatta, söylüyorlar hem güzel güzel.. şimdi geldi aklıma, ben hep şöyle düşünürüm; adını duymadığım ya da duysam bile beklettiğim, okumadığım ne çok kitap vardır etrafımda. Filmler var hayran kalacağım ama beklettiğim. Kitaplık ötede, filmler orada, müzik bekliyor. Ben gözüm açık gideceğim o kesin.

Bazen yanımdaki kişi konuşurken, "sen kimsin" demek istiyorum. Birkaç kere dedim ama kırmadan tabii, dalgınlıkla, yavaşça :) Beraber güldük elbette. Zaten amacım neden üzmek olsun ki birini, boş boş bakıyorum, kafam karışıyor o kadar. Yiğit Özgür ne güzel anlatmış, çok seviyorum.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Superman Döndü


Los Angeles Lakers‘a sezon öncesi hazırlık maçları bir türlü yaramadı. Staples Center‘da dün gece çıktıkları Sacramento Kings mücadelesinden 99-92 mağlup ayrılan Lakers, 6 maç sonunda galibiyetle tanışamadı. Hazırlık karşılaşmaları kapsamında ligin tek galibiyetsiz ekibi olan eflatun-sarılılarda yaz döneminin bomba transferi Dwight Howard belindeki ameliyattan sonra ilk kez forma giydi. 32 dakika sahada kalan Superman, 19 sayı-12 ribaunt-4 blok’luk performans sergiledi. Kobe Bryant ise 21 sayı-5 asistle oynadı. 

Lakers, gelecek hafta start alacak sezon öncesi 24 Ekim’de LA Clippers, 25 Ekim’de Sacramento Kings ile oynayacak. Bakalım Howard Lakers'ın pota altı dominasyonunu sağlayabilecek mi göreceğiz?

12 Ekim 2012 Cuma

Öğrenilmiş çaresizlik! Türkiye 0 - 1 Romanya

Yine bize hüsran... Aslında çok da umutluyduk yine her zamanki gibi. Ve tabi yine her zamanki gibi olmadı. O kadar eksi yanımız var ki yazdıkça birşeyler çıkıyor. 


İlk olarak neden hala 4-5-1 ya da bunun türevi olan 4-2-3-1 oynamakta ısrar ediyoruz bunu anlamak zor. Yani Avrupa'nın en iyi takımlarından biriyiz diyoruz ancak halen kendi sahamızda vasat bir takım olan Romanya önünde bile tek forvetle sahaya çıkıyoruz. Tek forvet oynayabilecek bir oyuncu grubuna sahip olsak anlaşılabilir bir durum olacak ancak ben elimizdeki kadrounun özellikle de sistemin hücum bölgesi için uygun olduğunu düşünmüyorum. Estonya, Macaristan hatta Romanya gibi takımları böyle de yenersek sürpriz olmaz ama bu elimizdeki potansiyeli köreltmekten başka bir işe yaramıyor şu anda. Bu sistemde gol arayacak forvet dışındaki isimler daha farklı özelliklere sahip olmalılar. Biz 4-2-3-1 oynuyoruz ama sağ ileride gol arayan oyuncumuz Hamit Altıntop. Hamit iyi bir oyuncu olabilir ancak her yerde oynayabilecek kapasiteye ve bilgiye sahip olduğunu düşünmüyorum. Orta sahanın kenarlarındaki isimler bu sistemde hücumda içeri kat edemedikten, gol arayamadıktan, pozisyona giremedikten sonra tüm yükü forvette bekleyen oyuncu çekiyor ki ondan da şapkadan tavşan çıkarmasını beklemek, en azından her maç için düşünürsek haksızlık olacaktır. 

Diğer bir konu orta sahamızdaki gariplikler. Evet Mehmet Topal becerikli bir isim ama oyunun sadece savunma yönünde var oldukça ne kendine bir faydası var ne de oynadığı takımlara. Her oyuncu becerikli olup, çalıp atıp, adam eksiltecek diye birşey yok ama biraz daha top bizdeyken olumlu oynaması gerekiyor artık. Olumludan kastım da bir anda hücum ederken karşısında bir adam görüp topa basıp geri ya da yana dönmesi değil tabi. Ya da Mehmet Topal kapanan, iyi basan Romanya orta sahası karşısında etkisiz kalıyorsa, oyunun iki yönünü daha dengeli oynayan biri girmeli. İlla bir oyuncu değişikliği için ilk yarınnı bitmesi gerekmiyor sonuçta. Dün Emre Belözoğlu olmasaydı özellikle ilk yarıda (tabi Selçuk'un da kadroda olmayışını göz önüne alarak konuşuyoruz) Topal'ın yanında muhtemelen Nuri oynayacaktı ki o zaman çok daha vahim bir durum ortaya çıkcaktı. Kendisiyle ilgili çok sevimli şeyler düşünmesem de keşke Emre gibi bir ya da birkaç oyuncumuz daha olsa. Orta sahada tüm hücumu başlatma görevi Emre'ye kalıyor. Doğal olarak rakip de buna engel olunca hücuma çıkmakta çok zorlanıyoruz. Burada hücum yönü biraz daha kuvvetli bir partnere sahip olsa hem Emre hem de milli takımımız rahatlayacak. Oyunu ileriye taşıyacak alternatif bir ismimiz malesef yok. 

Bir eksiğimiz de takımın saha içinde ben bir lideri olduğuna inanmıyorum. Liderden kasıt oyuna saha içnde müdahale edecek bir isim. Teknik patron kenardan taktikleri verir evet ama bazen de oyuncuların insiyatif alması gerekir. 1,83'lük Chiriches, 1,94'lük Goian ve 1,88'lik Tamas'ın yer aldığı savunmaya açtığımız ortanın haddi hesabı yok. Romanya aslında 3 ağır ve uzun boylu isimle sahaya çıkarak daha baştan belli etti çok ileriye de çıkma niyeti olmadığını. Biz de onlara yardım etmek için çizgiye inip orta açma sevdasıyla oynadık. 4-2-3-1'i biraz orta kafa gol oynamaya benzetiyoruz galiba.

Romanya'dan da biraz bahsetmek lazım. İyi çalışıp gelmişler. İyi bastılar, fizik olarak da bizden daha iyi olduklarını gördük. Özellikle orta sahada oyun kurmamıza izin vermeyip, hızlı hücumlarla gol aradılar. Golü de Volkan'ın da büyük katkısıyla böyle buldular ve puanlarını 9'a çıkardılar.

2014 şansımız bitmese de çok çok azaldı diyebiliriz. Önümüzde Macaristan ve Andorra deplasmanları var. Ardından kendi sahamızda yeniden Macaristan'la karşılaıyoruz. Bu 3 karşılaşmada 9 puan yapamazsak ben 2014'te yer alabileceğimizi düşünmüyorum. Tabi Romanya'nın da Hollanda önünde sürpriz yapmamasını ummaktan başka elden birşey gelmiyor.

11 Ekim 2012 Perşembe

Minority Report



Minority Report'un herkesin gözlerinin her an tarandığı ve herkesin her an gözlendiği yüksek teknolojili dünyasında, insanların suç işleyeceği önceden belirleniyor ve de bu insanlar suç işlemeden önce yakalanabiliyor. Fakat bu kusursuz olduğu söylenen teknoloji sırtını kehanetlere yaslıyor ve kaderci bir tutuma sahip. Suç işlemeyeceğini ispatlamak isteyen John karakteri ise her şeyin kontrol altında olduğu ve izlendiği bu dünyada masumiyetini ispatlamaya çalışıyor.

"Göz", filmde izlenen-takip eden ilişkisini çok güzel betimleyen bir sembol. Benim de filmde en çok etkilendiğim sahne, teknolojinin her daim herkesi izleyen gözünü alt etmeye çalışmak için göz naklinin gerçekleşmesi. Minority Report, abartı aksiyon ve efekt sahnelerini sevmesem de gözetim toplumu üzerine söz sahibi bir film. Tavsiye ederim.


8 Ekim 2012 Pazartesi

O An!

Sen istesen de istemesen de geçmişin seninle yüzleşiyor .
Hiç umulmadık zamanlarda , beklenmedik anlarda
Hiç aklına bile gelmeyecek kişilerle karşılaşıveriyorsun.
Yıllar önce sustum , yıllar sonra yazıyorum 
Aslında susmaya başladığımdan beri yazıyorum
Yazarak bağırıyorum,çığlık atıyorum,konuşuyorum,haykırıyorum artık.
Susuyorum ve yazıyorum
Yazıyorum,yazıyorum,yazıyorum 

Beni zorla susturmaya mahkum eden bir hikayem var 
Ama aynı zamanda da beynimden sildiğim hikayem ...
Bu hikayenin içinde olan kahramanlardan biri bana tekrardan herşeyi hatırlatıverdi tesadüfen karşılaşmamızda
Herşeyde esas olan niyettir
Niyet neydi ?
Bende bilmiyorum.


Perde kapandı , oyun bitti
Artık oynamıyorum .
Ve oyun bittiğinden beri
O an bir daha yaşanmadı..
O an bir daha yaşanmayacak...

7 Ekim 2012 Pazar

Memnun Oldum


bundan nereden baksan 10 yıl kadar önce üniversiteye kayıt olurken tanımadığım 30 küsür yaşında bir adam bana aynen şunu dedi: ''günün birinde, belki 27 yaşına geldiğinde, insanları kitap gibi okuyacaksın. kim ne diyor, onu derken aslında ne demek istiyor anlayacaksın.''

konu buraya neden ve nereden gelmişti, bu lafı satmak için neden beni seçmişti ve neden 27'yi söylediğini bilmiyorum. Fakat şimdi 27 yaşındayım, bahsi geçen olgunluğa az çok eriştiğimi düşünüyorum ''yılların tecrübesi''yle, büyük konuşmuş olmak istemem. Bildiğim ve son zamanlarda aklıma düşüp duran şeyse şu; dostluk denen şey en basit tanımıyla karşındakini tanıdığına pişman olmamak ve daha da önemlisi karşındakini seni tanıdığına pişman etmemek üzerine kuruluyor. Belki de sadece buna dikkat etmek yeterli, gerisi geliyor.çoğu zaman birileriyle tanışırken ''memnun oldum'' demeyi saçma bulmuşumdur zira o an sadece adını öğreniyorum. ''tanışmak'' ise ayrı bir hikaye.

''merhaba'' demeyi yeğlerim, sonrasını zaman gösteriyor.