20 Eylül 2011 Salı

Factotum / Charles Bukowski


Uzun bir kitap okumama sürecinden sonra, ilk okuduğum kitap olma özelliğini taşıyan  ''factotum'' için eğer tek kelime söylemem gerekirse bu kesinlikle ''samimiyet'' olurdu. Kitabı okudukça kendi hayatımızdan kesintileri gözler önüne getirdiğimizde , yazı boyunca yapmaya mecbur bırakıldığımız herşeyi bir bir yüzümüze vuran bir kitap olma özelliğini taşıyan Factotum'un, ''-bende öyle yaşarım ama ne gerek var ki?'' demekle, cesaret arasındaki farkı bizlere çok iyi anlatan Bukowski'nin dürüstlük kavramımın da ne kadar uygulanabilir olduğunu ısrarla bizlere sorgulatmak istemesi de takdire şayandı. Günlük yaşam stresinden biraz uzaklaşıp, yapmak istediklerinizi yapan bir adamın yaşantısını incelemek oldukça keyifli ve eğlenceliydi doğrusu.
Kitaptan altını çizdiğim cümleler;
*İş çıkışıydı, akın akın insan çıkıyordu metrolardan,karıncalar gibiydiler, yüzleri yoktu,çıldırmışlardı, üstüme geliyorlardı,gergindiler.
*Patronlar daha fazla adam çalıştırmaktansa, birkaç kişiyi çalıştırmayı yeğliyorlardı. Adamlara 8-9 saatini veriyordun ama yetmiyordu, fazlasını istiyorlardı.Altı saat sonra seni eve yolladıkları görülmemiştir mesela,düşünecek zamanın kalmamalıydı...
*Samimiyetle söylüyorum,yaşam beni dehşete düşürüyordu. Yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için insanın yapmak zorunda olduğu şeyler ürkütücüydü. 
*Dünya denen uçurumun eteğinde olmak gibiydi, son düşüşten önce dinlenme yeri...
*Sabahın 06:30'unda bir çalar saatin sesisne uyanıp,yataktan fırla, giyin, zorla bişeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara, başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan bu fırsat için müteşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. Nasıl razı olunur böyle bir yaşama?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder