24 Aralık 2016 Cumartesi

21 Aralık 2016 Çarşamba

Beşiktaş Bursa Husumeti

2003-2004 sezonunun son haftasına dört takım küme düşme korkusuyla girdiler. Elazığspor ve Adanaspor çok önceden küme düşmeyi garantilemişti. 16. sıradaki Bursaspor’un 37, 15. İstanbulspor’un 38, 14. Rizespor ve 13. A.Sebatspor’un 39’ar puanı bulunuyordu. Son haftada bu dört takımın da maçlarını kazanmasıyla (Bursaspor 1-0 Samsunspor, Konyaspor 0-2 İstanbulspor, A.Sebatspor 3-2 Ankaragücü, Ç.Rizespor 1-0 Beşiktaş) Bursaspor 40 puanla son takım olarak küme düştü. Bursaspor böylece lig tarihinin en yüksek puan ve en iyi averajla (0) küme düşen takımı oldu. Beşiktaş bir hafta önce de kendi sahasında A.Sebatspor’a 2-0 mağlup olmuştu.
Son hafta karşılaşmalarında Beşiktaş Ç.Rizespor’a yenilmese Bursaspor ligde kalacaktı. Beşiktaş’ın o maçı bilerek kaybettiği iddiaları, en azından bazı futbolcuların işin içinde olduğu iddiaları çok konuşuldu. Son haftada Ankaragücü kaybetmeseydi Bursaspor yine kümede kalacaktı. Ancak öfkenin Ankaragücü’ne dönmemesinin nedenleri vardı: Öncelikle Bursaspor ve Ankaragücü taraftarı arasındaki yakınlık, sonra da Ankaragücü’nün maç sonrasındaki şikayetleri. Ankaragücü yöneticileri maçın devre arasında koridorlarda tehdit edildiklerini, silah çekildiğini iddia ettiler, ama hiç bir işlem yapılmadı. Kulüpler Birliği ve Ankaragücü başkanı Cemal Aydın içişleri bakanına şikayet edeceklerini söyledi:
Kulüpler Birliği ve Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın, Akçaabat Sebat maçında yaşanan olaylarla ilgili olarak İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya gideceklerini söyledi. Maçın devre arasında koridorlarda yaşanan olaylardan, İlçe Emniyet Emniyet Müdürlüğü’nü sorumlu tutan Cemal Aydın, “Olaylar çok çirkin ve futbola yakışmıyor. Mülki amirler amigo olamaz” dedi.
Devlet Bakanı M. Ali Şahin, A.Gücü Başkanı Cemal Aydın’ı arayıp ‘Geçmiş olsun’ der ve olaylar hakkında bilgi alır. Şahin, bu ve benzeri olaylara asla müsamaha etmeyeceğini belirterek, ‘Gereğini yapacaklarını’ söyler. Bakan Şahin, A.Gücü yöneticisi M.Kemal Ünsal, doktor yönetici Salim Sırrı Türker ve futbolcularının da bilgisine başvurulacağını sözlerine ekler. Bu arada A.Gücü Başkanı Cemal Aydın, Akçaabat’ta olaylara seyirci kaldığını belirttiği emniyet güçlerini İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya şikayet edeceğini söyler.

https://youtu.be/2jWZZa5quXg

A. Sebatspor’a hem yenildiklerini, hem de tekmeli-tokatlı saldırıya uğradıklarını belirten A.Gücü’nün kaptanı Hakan Kutlu, “Koridordaki 35-40 kişilik saldırganlar arasında yumruk yumruğa çarpışmalar yaşandı” der ve konuyla igili şunları söyler:
“Her futbolcu bir-iki kişi yıkıp, soyunma odasına ulaşabildi. Soyunma odasının kapı dillerini bantlayıp kapatılmasını önlediler. Biz futbolcu olarak dürüstçe mücadele ettik. Formamızın onuru için dimdik durduk. Bize hep ‘Korkmayın, kimse sahada kalmaz’ derlerdi. Bunun gerçek olmadığını Akçaabat’ta gördüm.”
A.Sebatspor Kulübü Başkan Yardımcısı Baki Eyüboğlu, Ankaragücülülerin iddialarını, ‘Saçma’ ve ‘Kabul edilemez’ şeklinde yorumlarken, “Bizi bırakıp Sakarya’daki olaylara baksınlar” der.
Bu olaylar yüzünden Bursaspor’un tüm nefreti Beşiktaş’a döner. 2006 yılında Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan Örtbas Edilen Şike Belgeleri (Lube Ayar) yazı dizisinde şunlar yazılmaktadır:
 Mayıs 2004. İddiasını kaybeden Beşiktaş’ta başkan Serdar Bilgili, teknik direktörü Mircea Lucescu. Beşiktaş, son maçında kümede kalmak için mutlaka 3 puana ihtiyacı olan Rizespor’la oynamaya hazırlanıyor. 15 Mayıs’taki maç için Rizespor son kozlarını oynuyor. O günlerdeki telefon konuşmaları, Sedat Peker’e yönelik “Kelebek operasyonu” için yapılan teknik takibe takılıyor. Telefon kayıtlarında “evladımız” sıfatıyla anılan Sergen, maça çıkmıyor. Emre Aşık, kötü oynuyor, Tümer 78. dakikada oyundan alınıyor. Serdar Topraktepe, “müsait” bir pozisyonda geri dönerek olası bir golün önüne geçiyor! Ve Beşiktaş, Rize’ye verilen “ilginç” bir penaltıyla maçı 1 – 0 kaybediyor. Sonuçta Rizespor 42 puanla 1. Lig’de kalıyor. 40 puanlı Bursaspor ise küme düşüyor.
(…)
Rizespor Futbol Şube Sorumlusu Peker, maç günü 0543 334 34.. numaralı hattı arıyor. Dosyada hattın sahibi belirtilmiyor. Aldığımız bilgilere göre, numara o tarihte Sergen’e aitti.
15 Mayıs 2004 (Saat 12.37)
VP: Sen oynamayacakmışsın, haberin olsun!
X: Tamam abi. Merak etme abi.
VP: Aman gözünün yağını … seyirci var ya! Var ya kalbim durmaya başladı ya!
X: Yok be, bir şey olmaz ya. Sen kafanı takma.
18 Mayıs 2004’de Bursaspor Kulübü, Birinci Süper Futbol Ligi’nin tescil edilmemesi için UEFA’ya başvurur. Kulüp Başkanı Fikret Üstenci, “Türkiye’de şu anda Futbol Federasyonu kalmadığı gibi, masa başı oyunlar, kurulan bölge birliği, kaba kuvvet, silah dayamalar ve şaibelerle lig bu hale gelmiştir. Kulübümüzün haklarını korumak için UEFA ve Şike Tahkik Komisyonu’na başvurduk. Bizim burada temennimiz bu şaibeli ligin tescil edilmemesidir” der.
Tüm bu yaşananlar, söylentiler, iddialar nedeniyle Bursaspor taraftarı ile Beşiktaş arasında ciddi bir gerilim başlar. Bursaspor’un Süper Lig’e dönüşünden sonra karşılıklı olarak deplasmana seyirci götürülmez.
2010-2011 sezonunun 32 haftasında 7 Mayıs 2011 tarihinde Beşiktaş Bursa’ya misafir olacaktı. Bu kez olaylar stadda çıkmadı. Maç öncesinde şehir savaş alanına döndü. Bursaspor taraftarının polisle çatışması üzerine Beşiktaş kafilesi stada dahi giremedi ve maç  “iptal” edildi.
Futbol Federasyonunun Hukuk İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Egemenoğlu, LigTV’ye yaptığı açıklamada, maçın iptaline ilişkin kararın Bursa Valiliği, emniyet müdürlüğü, maç temsilcisi ve hakemlerle yapılan bilgi akışı sonrası alındığını söyledi.
“Bütün bu gördüklerimizden sonra müsabaka talimatı uyarınca maç güvenliğiyle ilgili olaylar ve seyirci olayları nedeniyle müsabaka talimatının verdiği yetkiyle bu maçın oynanmamasına karar verdik” diyen Egemenoğlu, şunları kaydetti:
“Bu karar tehir, erteleme değildir. Bu karar maçın oynanmaması yönündeki bir karardır. Müsabaka talimatı gereğince Yönetim kurulumuz maçın akıbetiyle ilgili ivedi olarak toplanarak bir karar verecektir. Yönetim kurulumuzun aldığı karar doğrultusunda da hem açıklama, hem de gerekenler yapılacaktır. Kararı alan merci maçın hakemi değil, futbol federasyonu yönetim kuruludur. Bu karar erteleme değildir. Maçın oynanmaması yönünde verilmiş bir tedbir kararıdır.”
Olaylarda 25’i polis 34 kişi yaralandı, 100’ün üzerinde gözaltı vardı.
12 Mayıs 2011’de TFF Bursaspor’un 3-0 hükmen mağlubiyetine karar verir. Ayrıca Bursaspor beş maç saha kapatma ve üç deplasman maçına taraftar götürmeme cezasına çarptırır.

20 Aralık 2016 Salı

Biz büyük takımız yeaaa

Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi İstanbul takımlarının arkasında bulunan taraftar kitlesi ve camia gücü sebebiyle hedefi kesinlikle Avrupa olmalıdır. Zaten bu takımlar ligde bir şekilde zirve yarışında yer alıyorlar ve Avrupa Kupalarına katılım hakkı elde etmektedirler. Senin imkanların çok geniş ve diğer takımlara oranla istediğini yapma özgürlüğün var, oysa sen son yıllarda Avrupa hayallerini bir kenara bırakarak tamamen lige yöneldin. Artık Türkiye Ligi'nde şampiyon olmak üç büyüklerin bile en büyük hedefi olmuş. Şampiyonlar Ligi'ni geçtim, Avrupa Ligi'nin ön eleme turunda Karpaty, Paok, Trömsö seni eliyor ama basın bile yaygara koparmıyor. Kimse üzerine gelmiyor. Ligde ise iki maç kazandığında bir anda kral olabiliyorsun. Trabzonspor gibi yıllardır şampiyonluk hasreti çeksen neyse, Bursaspor gibi devrim peşinde koşsan neyse, Başakşehir gibi düşünsen neyse. Sen ligi düşünüyorsun, bütün hedefini buna yöneltiyorsun, bunun için de büyük paralara transferler yapıyorsun ama hedefin sadece lig. Sonra da burası bir bakıma Katarlaşıyor, yani ülkesinde ya da bölgesinde şampiyon olmayı hedefleyen takımlar başarıyı pahalı transferlerden, futbol heyecanını kaybetmeye yüz tutmuş yıldızlardan umuyor. 

Sonrada kalkıp kendine ben büyük takımım diyorsun :)

17 Aralık 2016 Cumartesi

Jose Mourinho Saati #3


"Benim hakkımda yazılan herşey yanlış. Ama er ya da geç birgün Real Madrid'in başına geçeceğim. İngiltere'de ve İtalya'da büyük takımlar çalıştırdım. Şimdi sırada İspanya var"
Jose, Portekiz'in de başına geçeceğini ama bundan önce Real Madrid'i çalıştıracağını söylüyor. Yalnız şimdilik hedefi Premier Lig'e dönmek olarak görünüyor. Çünkü Chelsea'dan kovulmasını hala hazmedebilmiş değil ve Inter'de yaptıkları aslında çok büyük bir cevap oldu. Tabii Premier Lig'de hangi takıma gider, neler yapar bilemiyorum. Nitekim bütün büyük takımların teknik adamlarının yeri oldukça sağlam. Bir tek Benitez düşündürücü ama onun da takımının başında kalmasını bekliyorum. Bu yüzde Premier Lig'den önce Real Madrid seyahatini yapabilir ve en büyük üç ligde de şampiyonluk gören teknik adam olarak tarihe geçebilir. En sonunda da emeklilik niyetine Portekiz'in başına geçer ve artık şampiyonadan şampiyonaya bu adamın gül yüzünü görürüz. Ayrıca Jose'nin İspanya'ya gidişi demek Barcelona'dan da alacağı intikamların yenilenmesi anlamına geliyor. Tercümanı olduğu takımı, yarı finalde yenmeyi başardı. Bir de bunu ligde başarmaya çalışacaktır. Barcelona'nın başına geçmek istemediğini ve bu nefretin sürmesi gerektiğini diyen bir adamdan bahsediyoruz :) Büyüksün Jose...

16 Aralık 2016 Cuma

BURSANKARA: Bir Dostluk Hikayesi

Onlarınki bir dostluk hikayesi. Onların ki, maçlara döner bıçaklarıyla giden taraftarların olduğu bir ülkede, ortak maç seyretme hikayesi..

Onların ki, iki takımın gerçekten kardeş olabileceğinin göstergesi..

Bursaspor ile Ankaragücü arasında yıllardır devam eden, maçlardaki yüzlerce kavga haberinin arasında kendine pek yer bulamayan ama puan mücadelesinin öldürücü zorluğunda bitmeden yaşayan bir dostluk var.

Bursa ve Ankaragücü taraftarları maçları beraber izliyor, bursankara atkılarıyla tribünlerde boy gösteriyor, maç öncesi beraber içip eğleniyor.

Bursa ile Ankaragücü’nın bu ilginç dostluğu bir taraftarın hüzünlü hayat hikayesine dayanıyor.

1990 yıllarda bursaspor taraftar grubu Teksas’ın liderlerinden Abdülkerim Bayraktar , her Bursasporlu'nun saygı gösterdiği bir karakter idi.

Bayraktar bütün bursa maçlarını gidiyor, tribünlerin sürekli canlı olması için varını yoğunu ortaya koyuyordu. Bu heyecanlı genç bir gün üniversite okumak için Ankara’ya gider.

Taraftar Abdülkerim’in futbol sevgisi buradada devam edince Ankaragücü maçlarına gitmeye ve sarı lacivertli takımı desteklemeye başlar.

Artık o önce Bursasporlu sonra Ankaragüçlüdür. Ankaragücü taraftaları da Abdül abilerini içlerine kabul eder, futbol sevgisine saygı gösterirler.

Abdülkerim Bayraktar’in askerlik çağı gelince vatanı görevini yerine getirmek üzere mardine gider ve Mardin’de şehit düşer.haberi alan Bursaspor taraftarları derin bir üzüntü yaşarlar.

Abdül abileri için ilk maçta bir tören düzenlerler. Törenin tam ortasında herkesi şaşırtan bir jest yaşanır.

Sahasına sarı lacivert formalı bir grup taraftar Bursaspor sahasının ortasına çıkar ve “Abdül ölmedi kalbimizde yaşıyor” pankartı açar.

Ve stad Abdül abiyi kaybetmenin hüznünü ve bir kardeş takım kazanmanın sevinçi bir arada yaşar. Ankaragüclüler abdül abi sevgisi bunla da kalmaz.

Abdülkerim Bayraktar cenazesine Ankara'dan yüzlerce Ankaragücü taraftarları gelir.

Bugün Abdülkerim Bayraktarı iki takım da unutmadı. Abdül abileri Bursa ve Ankaragücü arasındaki dostlukla unutulmuyor.

Bursasporun her maçında -Ankara’nın plaka kodu 06 olduğu için – mücadelenin 6. dakikasında, Bursasporlular Ankaragücü diye tezahürat yapıyorlar.

Ankaragücü de her maçın 16. dakikasında bursaspor diye tezahurat yaparak bu dostluğu sürdürüyor.

Bursa Ankaragücü maçlarını taraftarlar beraber izliyor, ortaklaşa kurdukları www.bursaankara.com sitesinde dostuklarını pekiştiriyorlar ve futbolda süren anlamsız kavgalara meydan okuyorlar..

11 Aralık 2016 Pazar

Aramız Bozuk Kanımız Değil!


Keşke şuan sadece dün akşam oynanan Beşiktaş – Bursaspor maçındaki saha içi değerlendirmelerini yazabilseydim, keşke hakem bozuntusu Bülent Yıldırım’ın yanlı kararları ile Beşiktaş’ı ayağa kaldıran performansını eleştirebilseydim. Keşke tribünde yer alan Bursaspor neferlerinin o yemyeşil görüntüleri ile maç içinde 1900 kişi tüm Beşiktaş tribünlerine nasıl ders verebildiğini yazabilseydim. Keşke maç sonunda Vodafone Arena tribünlerindeki Beşiktaş taraftarlarının asılı olan pankartlarını küçük operasyonlar ile birer birer hiç etmelerini dair gözlemlerini paylaşabilseydim.

Ama bunları yazamayacağım. Böylesi bir günde futbol ve spor konuşmak laf-ı güzahtan öte geçmez.

Ben daha önce terör/savaş gibi somut tehditleri rejim değiştirmek gibi soyut tercihlerle çözen devlet görmedim. Bilen varsa hatırlatabilir. Türkiye'deki terörün bitip bitmeyeceği Türkiye'nin başkanlığa geçip geçmemesiyle değil, askeri gücüyle, operasyonlarıyla belirlenecektir.Artık konuşarak çözülecek şey yok. Sorun Suriye dahil bölge ülkeleriyle birleşip Bismarck'ın da dediği gibi "kan ve demir" ile çözülmelidir.

Bu menfur saldırıda hayatını kaybeden şehitlerimize birkez daha Allah'tan rahmet dilerim.

4 Aralık 2016 Pazar

Igor Tudor


Dün gerçekleşen Karabükspor idmanı öncesinde bir fotoğraf. Çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim. Igor Tudor'a çok fazla kanım kaynıyor, günün birinde de Bursaspor'da görmek isterim.

Futbolculuk dönemini biliyoruz tabii, çocukluk dönemimizin önemli isimlerinden biriydi. Hırvat teknik adamı, antrenörlük noktasında da yeni yeni tanıyoruz ama kişilik ve karakter noktasında da kendisini yeni tanımaya başladık. Egosuz adam, idman öncesinde görevlilere yardım ediyor, sahanın karını temizliyor. Potansiyeli de yüksek bir teknik adam, iyi başladı ve devamını da iyi getirecek gibi duruyor. Görüyoruz ki iyi de bir karakteri var, umarım çok başarılı olur. Fotoğraf çok hoşuma gitti, paylaşmak istedim.

3 Aralık 2016 Cumartesi

Yeni Tüzük - Bursaspor


Camianın genelini ilgilendiren bir konuda karar alınırken, camianın genelinin görüşleri önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Başkan’ın borç miktarını “Biz devraldığımızda 450 milyon borç vardı” söylemi enteresandı. Çünkü son 6 yılda görev yapan yönetimlerin hesaplamalarından fark şekilde hesaplandığı çok açık ortadaydı.

Şöyle ki Yazıcı’dan Körüstan’a, Ondan’da Bölükbaşı’na kalan borç nasıl hesaplandıysa bu yönetim de o şekilde hesaplamalı.Borcu bir yıla kadar düşüreceğiz hedefi tutmayınca böyle bir yönteme başvuruluyor anlaşılan.Başkan özveri ile çalışıyor, tamam yeterli destek alamıyor, iyi niyeti de şüphe götürmez; ama hedefler tutmayınca hatalar artmaya başladı.

Herkes her şeyin farkında değerli başkan bunu bilmeli.

Hamza Hamzaoğlu ile ilgili sarf ettiği “taraftar onu istemiyorsa beni de istemiyordur” kelamının çok düşünerek söylenmiş olduğunu zannetmiyorum. Çünkü böyle bir mantık ve anlayış yok. Bunu bugüne kadar kimseden duymadık. Taraftar, Bursaspor’da görev yapan kişilerden memnun değilse bunu ifade edebilir. Bu şekilde değerlendirmek mantık dışıdır.

Çeşitli konularda camianın, özellikle taraftar kesiminin istekleri oluyor. Elinizde olmayan nedenlerle bu istekleri gerçekleştiremediğinizi söylüyorsunuz. Ama tüzük konusu tamamen sizin elinizde yani herhangi bir bahaneye yer yok. Bu kez onları dinleyin.

29 Ekim 2016 Cumartesi

Jose Mourinho Saati #2


Jose nereye ben oraya. Takım falan farketmez, Jose olsun yeter. Ama Materazzi manyağı bile bakın ne hale gelmiş. O, Zidane'ye kafa atan, olmadık sözler söyleyen, duygusuz görünen dev bile Jose'nin ayrılık kararının ardından yıkıldı. Tabii bu ayrılık Jose için de kolay değil. Bakmayın ayrılmaya falan çok gönüllü göründüğüne. Jose, duygu insanıdır, adam gibi adamdır. Bu adama zaten tapıyordum, şimdi ise sevgimi ifade edecek terim bile bulamıyorum.

26 Ağustos 2016 Cuma

İnceleyelim Aziz'im!

2010 yılındaki o tarihi şampiyonluk Türkiye'nin içine sinmeseydi eğer, o gece neredeyse bütün Türkiye, sokağa çıkıp Bursaspor'un şampiyonluk sevincine ortak olabilir miydi?

İstanbul ilimizin Kadıköy ilçesinin semt kulübü Fenerbahçe’nin ekzantrik başkanı yine meczupca ifadeler kullanarak, “2009-2010 sezonu incelenmeli” dedi. Yani Bursaspor’un şampiyonluğuna aklı sıra dil uzatmaya çalıştı. Bursaspor’un şampiyonluğu sonrası “Biz Bursaspor’u hesap edemedik” diye açıklama yapanın da aynı zat-ı muhterem olması da ayrı bir çelişki tabii !

Bursaspor’u hesap etse neler yapacağı da az çok malum. Neyse görülüyor ki bu şahıs yine hesap hatası yapıyor. Kendisinin isteğini kırmayalım ve küçük bir inceleme yapalım o zaman, o sezon şampiyonlukta etkili olan, yarışın en kızıştığı haftada Ankaragücü- Fenerbahçe maçında kaleci Serkan Kırıntılı’nın yediği golleri ( Ankaragücü seyircisi dahi maç anında şike yapılıyor diye tepki vermişti ) hatırlıyor mu acaba ? O komik golleri yiyen aynı kaleci beklendiği gibi ertesi sezon Fenerbahçe’ye transfer olmuştu ! Bu da incelensin mi  ?

Bunun yanında Kasımpaşa kalecisi Murat’ın ve Eskişehir kalecisi İvesa’nın dışarı çıkan topları kale içine tokatlaması ile kazanılan maçlar incelenmesine ne dersin? Sadece bu üç maç incelense Başkanlığını yaptığın kulübün o sezon şampiyonluğu averaj ile değil, en az 6-7 puan farkla kaybettiği ortaya çıkar, averaj ile kaybetmeyi ararsın !

Yani bunu da hesap edemiyorsun bay başkan anlaşılan! Daha da enterasanı var…

Timsah’ın şampiyonluğunda FETO etkisini ima eden bu meczup fetöcü olduğunu iddia ettikleri Galatasaray’ın bitime birkaç hafta kala Bursaspor’a en büyük çelmeyi takıp bizi liderlikten indirip, Fenerbahçe’yi lider yapmasını nasıl açıklıyorlar acaba ?

Yani Fetöcü dediğiniz Galatasaray, sözde Fetö’nün şampiyonluğunu istediği (!) Bursaspor’a çelme mi taktı? Yani bir iddia ortaya atarken birazcık akıl ve mantık olacak.

Öte yandan 1.65’lık Batalla’dan kafa golü yemeniz, kendi sahanda şampiyonluktaki tek rakibin Bursaspor’a 2-0’dan 3-2  maç kaybetmeniz de incelensin mi? Ligin son maçında kendi sahanızda kazansanız şampiyon olacağınız maçı alamamanız, yoğurtçu parkı'na heykelini diktiğiniz efsaneniz Alex’in kaçırdığı goller, 2-2 komedisine imza atan futbolcularınız, anonsçunuz da incelensin mi ?

Peki Bursaspor ile ilgili o sezon saha içi pozisyonlarında tartışmalı hatırlanan tek bir maç var mı?
Bu şekilde tek bir maç örneği neden veremiyorsunuz? Zaten olmadığı için Bursaporlu olmayan futbolseverler dahi Bursaspor’un şampiyonluğunu sokaklara çıkarak kutlamıştı. Çünkü alın teri ile kazanılan şampiyonluklara hasretti Türk halkı. O gün Bursaspor’un şampiyonluğunu değil, alın teri ile, emek ile şaibesiz bir şekilde kazanılan şampiyonluğu kutladı Türk halkı.

Bizim şampiyonluğumuzun incelenmesi uzun sürmez ama sıra diğer şampiyonluklara geldiğinde vakit yetmeyebilir.

“Şike yaptık ama herkes yaptı” diyen biz değiliz...

“Yaptıysak kulüp için yaptık”, “Yaptık ama sahaya yansımadı” da demedik.

Aziz’im, sana kurulduğunu iddia ettiğin kumpas, suç istisna etmek değil, bugüne kadar göz yumulan suçlarının ortaya çıkarılmasıdır. Kısacası istediğin gibi kırmızı ışık ihlali yaparken bu kez “dur bakalım” denildi sana. Aldığınız komik mağlubiyetler veya komik bir şekilde kaçırdığınız şampiyonluklardan sonra “Mevdiven” falan diyerek günden değiştirme taktiğine devam et sen.

Bu şekilde kör kendinden paha biçermiş atasözüne uyan açıklamalar ile daha fazla komik duruma da düşme. Eğer illa ki şampiyonlukların incelenmesinde ısrarcıysan, Asıl incelenmesi gereken şampiyonluklar, sizin ve diğer ezeli rakiplerinizin şampiyonluklarıdır.

23 Ağustos 2016 Salı

Siz hangi Bursaspor’un peşindesiniz?

Ufak bir çocukken oturduğumuz evin balkonuna çıkar ve Vakıfköy'ün bulunduğu tarafa bakarak bir gün orada yer alacağımı hayal ederdim. Bursaspor o zamanlar daha saf duygularla etrafı donatılmış bir kulüp olarak şehrin takımıydı. Aradan geçen uzun yıllar sonunda gelen şampiyonluğun da etkisiyle Bursaspor kapitalist futbol sistemi içerisinde mevcut gelirleri, iş fırsatı doğurması ve iyi bir reklam aracına dönüşmesi nedeniyle taraftarın sevgisinden insanların menfaat kavgası haline dönüştü. Ortak paydamız artık Bursaspor sevgisi değil. Ortak paydamız Bursaspor’da senin ya da benim menfaatime uygun ne var, kim var onun kavgası. Artık bir sevginin peşinde değil de dönemsel güç kimin elindeyse onun bir hamur gibi yoğurup şekil verdiği bir yapının ardında olduğumuzu kabullenmemiz gerekiyor.

Bursaspor Kulübü tüm bu olan bitenlerin ardından bu sezonla birlikte şampiyonluk sonrası birçok takımın gerisine düştü. Hem sportif hem de yönetsel anlamda. Bugün rakibimiz İstanbul takımları değil Konyaspor, Akhisar, Osmanlı gibi kulüpler. Sezonluk farkı yaratan şey bu kulüplerin bizden daha iyi planlamalara sahip olmaları. Her sezon bir ölüyü anar gibi şampiyonluk anmak yerine popülist yaklaşımlardan uzaklaşıp sabırlı bir süreçle birlikte Bursaspor’un yeniden şehrin ve taraftarın hak ettiği konuma gelmesi gerekiyor.

Planlama, sabır, süreç, ve popülizm demişken bugünlerde en çok tartışılan konu olan U21 Takımından bahsetmek gerekiyor. U21 Takımının neredeyse yarısı bütün sezonu A Takım idmanlarıyla geçirdi. Gelişimde kilit yaşta ve A Takım geçiş sürecinde olan bir oyuncunun A Takımda aldığı ekstra her dakika altyapıda müzeye koyacağınız her kupadan, tesislere asacağınız her türlü fotoğraftan çok daha değerlidir. Bir başka gerçek var ki o da Bursa’da herhangi bir antrenörün Bursaspor’da genç oyuncuları denemek için zamanı yok. İki sebebi var. Birincisi oyuncunun altyapıdan yeterince güçlü gelmediğine inanılması. Bu ayrı bir yazı konusu başlı başına. İkinci sebep ise taraftarın sabırsızlığı. 3 Maç sonra idam sehpasına geleceğini bile bile hiçbir antrenör kendini riske atarak genç oyuncularla sabırsız bir camiada kendini ipin ucuna getirmek istemez.

Eğer altyapı oyuncularının doğru gelişiminden ve A Takıma entegre olmasından bahsediyorsak futbolda başarı kelimesinin sabır kelimesi ile aynı cümlede yer aldığına da inanmamız gerekiyor. Bu bir süreçtir ve süreçlerin altını çizerek söylemek gerekir ki ‘’Doğru akıl’’lar tarafından taraftarla duygusal bir bağ içerisine girilmeden yönetilmesi, popülist yaklaşımlardan uzak durularak, uzun vadeli doğru planlamalarla sürdürülmesi önemlidir.

Bir gün bunları yapabilirsek belki o zaman altyapıdan ya da altyapıya dair bir başarıdan söz edebiliriz. Bugün bahsedeceğimiz tek şey Vakıfköy’deki yemekhanenin oradan hangi fotoğrafı kaldırıp yerine U21 Takımının hangi fotoğrafta daha iyi bir şampiyonluk pozu verdiğine karar verip asmak olacaktır. Korkarım ki yürekten sevdiğim genç kardeşlerimin de bir kısmı bu gelecek planlaması olmayan sezonluk bakış açısı nedeniyle futbol kariyerlerinde silinip gidecektir. Vizyonumuz ve düşünsel yapımız bundan daha iyi olmadıkça, farklı bakış açısıyla daha reformist düşünmedikçe görmek istemediğimiz ya da yaratılan algıyla gösterilmeyen gerçeklerimiz bunlar olacaktır.

Siz hangi Bursaspor’un peşindesiniz? Tanıdığınız kişiler ya da fikirlerinize kelepçe olmuş dostluklarınız nedeniyle eleştiremediğiniz menfaatlerinize uyan Bursaspor’un mu yoksa ufak bir çocukken Atatürk Stadının merdivenlerinden tribünlere doğru çıkarken gördüğünüz yeşil sahanın bile sizi heyecanlandırdığı Bursaspor’un mu? Bir karar vermeniz gerekiyor.

14 Ağustos 2016 Pazar

Sezon Öncesi Bursaspor

Takvimler 13 Aralık 2008’i gösterdiğinde Bursaspor Trabzonspor’u 2-1 ile geçiyor ancak teknik direktör Güvenç Kurtar büyük tepkilere maruz kalıyordu. Kazanan bir takımın hocasının bu kadar sert tepkiler göreceği şehir de ancak Bursa olurdu herhalde… Güvenç Kurtar aradan 8 sene geçse de niye tepki gördüğünü anlayamadı belki ama Bursaspor taraftarının ne istediği çok net şekilde belliydi. Dün akşam da şayet Bursaspor taraftarı tribünde olsaydı benzer bir sahne yaşanabilirdi.

Girizgâhtan da tahmin edeceğiniz üzere Bursaspor iyi oynamadı, iyi oynamayı geçtim ilk yarı vasat bile değil çok kötüydü. Maçın ilk yarısında üç pas yapamayan tek şut çıkartamayan bir takım izledik. Orta üçlünün yaşları toplamı 96 ortalaması ise 32. Dinamik bir takımın orta sahası olma görüntüsünden oldukça uzak. PTT 1.Lig’de play off mücadelesi veren bir takımın tandemi olabilecek Şamil-İsmail ikilisiyle gol yemememiz ise tam anlamıyla mucize. Beklerin hücumu düşünmediği kendi bölgemizi savunsak kâfi düşüncesine kapıldığı bir maç izledik. Acilen bu düşünceden sıyrılmaları gerek, hem Serdar hem de Aziz’in yerinin garanti oluşu onları rehavete sürüklememeli. Hücuma çıkmayan bekin günümüz futbolunda yeri yok.

Necid bir şekilde tekrar takıma adapte edilmeli, en azından Deniz dönene kadar, yoksa santrfor pozisyonunda da ciddi bir sıkıntı yaşayacağız ilk maçlarda. Pozitif olan hiç mi bir şey yoktu? Vardı elbette; Harun’u, Pablo’yu Del Valle’yi izlemek büyük keyif verdi. Pablo topu aldığında bir tarafında Del Valle’yi görürken diğer tarafta da 100 bin £ için elden kaçan Djalma Campos’u görebilmiş olsaydı herhalde o da biz de çok daha mutlu olurduk. Maçın ikinci yarısında daha derli toplu bir Bursaspor izledik. En azından hücuma çıkmayı düşündük. Topu kalemizden uzak tuttuğumuzda hücum oyuncularımızın kalitesi de öne çıkmaya başladı. Pablo, Del Valle ve Bilal’in yönlendirdiği hücum organizasyonlarında gelişen ataklarla pozisyonlarda bulduk. Ancak bir kez daha söylemek gerekir ki ligdeki birkaç zayıf ekip dışında Pablo ve Bilal orta sahası bize zafiyet yaşatır.

Maçı kazanmak değerliydi zira kaybetseydik ciddi bir eleştiri sonrası panikle yapılmış yanlış transferleri takımda görebilirdik. Ki zaten yeterince yanlış hamle varken daha fazlasını hiç birimiz kaldıramayız. Aynı zamanda lige sirayet edecek bir özgüven kaybının da önüne geçmiş olduk, sonuç olarak kazanmış olmakla birlikte, yetersiz olduğumuzun da bilincinde olarak bu takıma takviye yapmalıyız. Yapılacak takviyelerle mevcut kadronun da performansı bir iki level yukarı çekilebilir. Takviye yapılacak 3 bölgenin de herkes farkında nitekim.

Bursaspor dün lodos gibi esip Trabzon'u yerle bir etti. Bakalım ligde fırtınaya dönüşüp camianın arzuladağı sonuçları alabilecek mi? Bunu da hep birlikte göreceğiz.

13 Temmuz 2016 Çarşamba

Jose Mourinho Saati #1


Mourinho için Premier Lig özel, daima olmak istediği lig. Chelsea için evi denir ama onun hayali, hedefi ve kızıl elması Manchester United'dı. Alex Ferguson sonrası bunu istiyordu, hatta Ferguson da kendisinden sonra Mourinho'yu işaret ediyordu ama biraz gecikmeli de olsa gerçekleşmesi gereken birliktelik nihayetlendi. Bu birlikteliği kıymetli görüyorum, Mourinho'nun hayatı boyunca kendisini odakladığo yer burası. İşi zor, rakipler hiç olmadığı kadar güçlü ama Manchester United'ı da biri ayağa kaldıracaksa bu Mourinho olacaktı, iki "kazanan" kimlik. Bir teknik direktör de bir kulübe ancak bu kadar yakışır, heyecanlıyım. Yeni sezonu büyük bir heyecanla bekliyorum. Manchester United'ın da Mourinho'nun da ölü toprağını üzerinden atması gerekecek ve bilinmeli ki bu savaşın kesin favorisi Guardiola değil. İspanya onun çöplüğüydü ama İngiltere Mourinho'nun..

11 Temmuz 2016 Pazartesi

İtalya Gezi Notları 4.Bölüm: Venedik


İtalya gezimizin son durağı Venedik... Floransa'dan sabahın köründe trene bindiğimizde yoğun gezi temposundan oldukça bezmiş bir halimiz vardı. Venedik'i sona bırakmak iyi fikir mi bilmiyorum ama öyle olması gerekiyordu. Venedik coğrafi olarak ilginç bir yapı, 120 minik adacık ve 400ü aşkın köprü barındırıyormuş. Daracık sokakları, rengarenk boyanmış evleriyle çok fotojenik, eskiliği ve rutubet kokusuyla bir o kadar leş bir yer.  Venedik halkı, adacıkların ana karaya bağlandığı "Mestre" adlı yerde yaşıyormuş.
Venedik'e giriş, Santa Croce adlı bölgeden yapılıyor. Biz de trenden Santa Lucia Tren İstasyonunda indik. Tren istasyonu ve otobüs durakları çok yakın. Şehre karayolu ile girilen bu bölgedeki ana meydanın adı "Piazzale Roma" olarak geçiyor. Şehrin en turistik yerleri San Polo ve San Marco bölgeleri. Rialto köprüsü ve San Marco meydanı da buralarda. Fakat... Venedik'te uzun zaman geçirmeyecekseniz ve özellikle trenle veya karayoluyla geldiyseniz otelinizi Santa Croce bölgesinde seçmenizi öneririm. Çünkü elinizde bavullarla daracık sokaklarda yürümek isteyeceğinizi sanmıyorum. 
Bizim kaldığımız daire San Marco meydanına 5 dakika yürüme mesafesinde oldukça merkezi bir lokasyondu. Santa Lucia tren istasyonuna da yakındı. Venedik oldukça karmaşık, labirent gibi bir yer ve toplu taşıma sadece Vaporetto denilen su otobüsü gibi bir deniz taşımacılığıyla yapılıyor. Şehrin ortasından geçen ana kanal (ters S şeklinde) "Grand Canal" üzerinde işliyor bu Vaporettolar ve tek yön 7 euro. Mümkün olduğunca az binmeye çalışıyor insan :) Genelde turistik merkezlere yürüyerek gidip dönüşte yorulduğumuz için kullandık. 

Vaporettonun ilk durağı da otele yakın, Piazzale Roma meydanından başlıyor, San Marco'ya Vaporetto ile de ulaşım mümkün. Yürüyerek gidildiğinde yarım saat sürer diye düşünüyorum. Venedik'te gezmenin raconu kaybolarak gezmek. Evet, haritanın işe yaramadığı bir şehir burası, takip etmesi çok zor. "Rialto köprüsü", "San Marco meydanı" gibi belirgin yerler bazı sokaklarda oklar ile gösterilmiş. Okları takip ederek yolunuzu buluyorsunuz. Bir sokağa giriyorsunuz ıpıssız, bir başka sokağa bağlanıyorsunuz çok kalabalık.
Her yer hediyelik eşya ve maske satan dükkanlar ile dolu. Beğendiğiniz bir şey olursa "dönüşte alırım" diye ertelemeyin derim, çünkü dönüşte o sokaktan geçebileceğinizin bir garantisi yok :) Rialto köprüsü (Ponte di Rialto) Grand Canal üzerindeki en önemli köprü. Etrafında ve üzerinde yine hediyelik eşyalar satılıyor, en çok da kuyumcu dükkanları bu bölgede toplanmış. Köprünün ayağında sıra sıra restoranların dizildiği bir yer var ki oldukça turistik, pahalı ve kalitesiz olduğunu duyduğumuz için burada yememeyi tercih ettik. Sadece kahve içtik :) San Marco Meydanında "San Marco Bazilikası" dikkat çekiyor. Hemen karşısında çan kulesi var "Campanile di San Marco". Bazilikanın yanında Plazzo Duccale yani Dükler Sarayı göze çarpıyor. Sarayın yanında da bir zindan var. Saraydan zindana geçerken mahkumların son kez Venedik'e baktıkları köprü "İç çekme köprüsü" veya "Hasret Köprüsü" gibi farklı isimlerle anılan Ponte di Sospiri bulunyor. San Marco meydanında bir de burç sembollerinin tesvir edildiği saat kulesi ve büyüklüğünü aklımın almadığı Sansovino kütüphanesi bulunuyor.

10 Temmuz 2016 Pazar

King James & Şampiyon Cavs


Miami'ye gitti, Wade, Bosh ve diğerleriyle kol kola verip bu kabusu yendi ve gerçek misyona, gerçek mücadeleye, en olgun zamanında, tam zamanında geri dönme kararı aldı. Geçen yıl, Golden State Warriors'un yılıydı. Cavs, Bron'un bıraktığı Cavs değildi. Yenecek kırk fırın ekmek vardı ve bu halde bir şampiyonluk kazanabilek, LeBron'u bile aşabilirdi. Sahaya çıkmadan önce tünelde takım arkadaşlarına ''Follow My Lead'' -Benim liderliğimi takip edin- diyen bu adamın Cavaliers'daki görevi bir süper yıldız olmakla sınırlı değildi. Takımı kuran, transferleri yapan, boşlukları salary cap gibi sınırlara uygun olarak dolduran bir genel menajer gibi yönetimle pazarlık yapıyordu; aynı zamanda sahadaydı ve takımının bir numaralı opsiyonuydu. ''Kevin'i ikna etmeniz lazım, Tristan'la imzalamanız lazım, James'i de yanımda istiyorum...'' Sahadaki kadar masada da oynaması gerekiyordu. Çöplüğe dönmüş bir takımı süper yıldız maharetiyle NBA Finali'ne taşıma işini en son Allen Iverson, 2001'in Philly'siyle başarmış, ancak o da o dönemin GSW'si mahiyetindeki LA Lakers duvarına toslamıştı ve Bron'un, takvimler 2016'yı vurduğunda bu duvara ikinci kez toslamaya niyeti yoktu.

Hikayenin kalan kısmını son birkaç haftada izlediğiniz final serisinde gördünüz işte. O kısmı anlatmaya hangi lisan kafi gelebilir ki? Destan gibi, kitaplar dolusu yazarsın. Heriflerin sahada yazdığı şey destanken, makaleyle sınırlı kalmak ayıp olur.

Geçtiğimiz Nisan ayında ''Beni sevebilir veya benden nefret edebilirsiniz, ama günün sonunda bana SAYGI duyacaksınız!'' diye tweet atan, bu şehre bir şampiyonluk sözü veren bu adam sözünü tuttu. Daha isabetli bir tabir var mı bilmiyorum; kafasına vura vura, döve döve şampiyon olmak diye buna denir: LeBron James NBA Finaller Tarihi'nde bir final serisini sayı, ribaund, asist, blok ve top çalma olarak bildiğimiz beş major istatistik kategorisinde lider olarak tamamlayan ilk ve tek oyuncu olurken, takımı Cavs da NBA tarihinde bir final serisini 3-1'den çevirip kazanan tek takım oldu.

Kimse kimseyi sevmek zorunda değil, eyvallah. LeBron'dan bugüne dek nefret etmiş olabilirsiniz. Ama buraya kadar. Dün gece parkeye gömülen tek şey Golden State Warriors değildi. Bana sorarsanız LeBron James nefreti de büyük ölçüde tarihe karıştı dün gece. 52 yıldır hiçbir spor branşında şampiyonluk kazanamayan Cleveland, Cavaliers'ın tarihindeki ilk şampiyonluğuyla 'Cleveland Laneti'ne veda etti. Bugüne dek NBA tarihinde 32 kez bir takım final serisinde 3-1 geriye düşerken, Cavaliers dışında o kuyudan çıkabilen bir diğer takım daha olmadı.

Elbette her oyuncu için bir hikayesi vardı bu emsalsiz zaferin... Bu inanılmaz destanı herhangi bir finaliste karşı yazmak şöyle dursun, 73-9'luk rekorla NBA tarihine altın harflerle kazınan, muhtemelen tarihin en iyi takımı, Kasım 2013'ten bu yana ilk kez üst üste 3 kez yenildi. Bu arada, tarihin en iyi takımı olduğu konusunda hala herkes hemfikir değil. 6'ıncı maçta 27'de 16 şut isabetiyle 41 sayı atıp 11 asist, 8 ribaund, 4 top çalma ve 3 blok gibi korkunç rakamlar basıp yalnızca bir top kaybetmesine hala inanabilmiş değilim. Öyle bir maçta, öyle bir performansı bir bilgisayar oyununun en kolay düzeyinde sergilemek bile çok zor. Orada bile en az 3-4 top kaybedersin! Benim lügatıma James'in en unutulmaz Play-Off performansı olarak girdi bu, 2013'te Indiana'ya karşı 45 sayı, 18 ribaund bastığı maç kusura bakmasın. Son maçta tam 47 dakika sahada kaldı. Final Serisi'nde oynanan 7 maç boyunca Cavaliers'ın ürettiği sayıların yüzde ellisine doğrudan etki etti. Bu konuda rekor da kendisine ait; geçen yılki finalde Love ve Irving'siz Warriors'a meydan okurken, bu rakamı %62 gibi dehşet verici bir seviyeye çıkarmıştı. 336 dakika oynadı iki takım ve 333 dakika baz alındığında iki takımın toplam skoru 699'a 699 şeklindeydi. Dengeyi, LeBron'un takımının final periyodunda bulduğu 18 sayının 13'üne doğrudan etki etmesi bozdu!

''İki yıl önce buraya geldiğimde bir hedefim vardı; bu şehre bir şampiyonluk getirmek. Bunun için her şeyimi verdim. Kalbimi, kanımı, terimi ve gözyaşlarımı oyuna feda ettim. Kuzeydoğu Ohio'luların son 50 küsür yıldır neyle baş ettiklerini biliyorum ve bu tarihin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Şehre, evime dönmek için sabırsızlanıyorum. Sizleri kucaklamaya hazırım.''

Arkadaşlar, aranızda hala LeBron James'i sevmeyen var mı?

25 Haziran 2016 Cumartesi

İtalya Gezi Notları 3.Bölüm: Floransa - Pisa

Roma’ya kadar gelmişken, Floransa ve Pisa’yı görmeden olmaz. Özellikle de Floransa’yı. Bu yazı 1 günde bu geziyi en verimli nasıl yapabileceğinizi planlamanız için yardımcı olma amacı taşımaktadır. İtalya’ ya gelmeden önce www.firenzemusei.it adresinden Floransa’daki müzeler için mutlaka rezervasyon yaptırın. Kişi başı 4 € komisyon alıyor ama sıra beklememek için değer. Yoğun sezonlarda müzelere bilet bulmak çok zor olabilir. Tatil de en önemli şey zaman.  Roma Termini den bir gece evvel otomatik bilet makinalarından Floransa SMN istasyonuna 08.33 treni için bilet alarak işe başlıyoruz. İkinci sınıf tren bileti almaktan çekinmeyin, trenler temiz ve lüks.Sabah erken kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra, Roma Termini den 08.33 treni ile hareket ediyoruz. Saat 10.03 de Floransa SMN istasyonuna varıyoruz.

İstasyondan çıkar çıkmaz, Floransa’nın en büyük kiliselerinden Santa Maria Novella’yı ziyaret edebilirsiniz (giriş: 15€ ). Kiliseden çıkar çıkmaz, Floransa’nın en keyifli yerine, şehri ikiye bölen Arno Nehri’nin üstündeki birçok köprüden biri olan Ponte Vecchio’ya (“Eski Köprü”) gidin. Bu meydana çok yakın olan bu köprünün en büyük özelliği üstündeki evler! Gerçekten oldukça orjinal bir eser olan bu köprü boyunca, mücevherciler, değerli sanat eserleri satan dükkanlar ve hediyelik eşyacıları görebilirsiniz. Üstünden geçerek şehrin diğer tarafına geçtiğinizde birçok şarap dükkanı göreceksiniz. Toscana bölgesinin başkenti Floransa’dan birkaç Toscana şarabı almak fena fikir değil. Yanınızda üzerine isimlerinizi yazdığınız bir asma kilit götürün, köprü üzerindeki zincirlere takıp anahtarını Arno Nehri ne atın ki aşkınız ölümsüzleşsin.

Ayaküstü birer sandviç yedikten sonra doğru Galeria degli Uffizi’ ye. Dünyaca ünlü, dünyanın da en eski sanat müzelerinden olan burada, Raphael, Michelangelo, Botticelli, Caravaggio gibi birçok ünlü sanatçının onlarca eserini görebilirsiniz. Ana holde gezerken, yukarılarda asılı  Osmanlı Padişahlarınının portrelerini görmek size ilginç gelebilir. Müze çok büyük olduğundan, gezmesi, gezme hızınıza bağlı olarak, 3 gün bile sürebilir . Ama biz 1 saatte tamamlamalıyız. (Giriş 11 €/kişi)

Müzeden çıkar çıkmaz Piazza della Signoria ya doğru gidiyoruz. Bu meydanda birçok heykel göreceksiniz. Biraz sonra gerçeğini göreceğiniz David’in bir kopyası ile beraber “Rape of Sabine woman” kopyası, “Perseus With the Head of Medusa” bronz eseri ve birçok eserin gerçeği ya da kopyalarını görebileceğiniz bir meydan.Yola devam ediyoruz. Hedefimiz Duomo. Duomo ve bağımsız duran çan kulesi tek kelime ile muhteşem. Duomo nun karşısındaki  Vaftizhane ve üç set halindeki altın kaplama bronz kapılarına özellikle dikkat edin.

Duomo Meydanındaki cafelerden birinde soluklandıktan sonra, Michelangelo’nun en ünlü eseri ve “Bu eseri gördükten sonra diğer heykelleri görmeye gerek kalmıyor” gibi yorumlarla anılan David’i görme zamanı. David’in ellerindeki, ayak ve vücudundaki detayların olağanüstülüğü, yakından bakıldığında hemen anlaşılıyor. Bu eser ve onlarca eser daha “Accademia di Belle Arti Firenze” (Floransa Güzel Sanatlar Akademisi) müzesinde görülmeye değer. Giriş 11 €/kişi. Müzeden çıkıp Floransa SMN istasyonuna geliyoruz ve 16.28 treni ile Pisa’ya hareket ediyoruz. Ücret kişi başı 5 €. Pisa’ya varış saat 17.28 de.

Pisa Centrale istasyonunda inince otobüs bileti alın. Tek yön kişi başı 1.10 €. (Kişi başı 2 adet alın, çünkü dönerken de otobüsü kullanacağız).LAM Rossa hatlı otobüse binip, Pisa kulesinde iniyoruz. Yürüyerek gitmeye kalkarsak 25-30 dk süreceğinden otobüsle gitmek bize zaman kazandırıyor. Pisa’da görülecek yerlerin hepsi aynı yerde, Mucizeler meydanında.

-        Piazza del Duomo
-        Katedral
-        Pisa Kulesi (Leaning Tower)
-        Baptistry
-        Palazzo dei Cavalieri
-        Her yere giriş ücretli. Örneğin Pisa kulesine çıkış kişi başı 15 € . 8 yaşına kadar olan çocukların çıkması yasak, 8-12 yaş ebeveynleriyle çıkabiliyor, herkes ücrete tabii.
-        Pisa kulesinin yıkılmasını önleyici fotoğraflardan çektirmeyi unutmayın ;)


20 Haziran 2016 Pazartesi

Türkiye'nin Euro 2016'da Başarısız Olma Nedeni

Başarısızlığın sebebini direkt olarak soyleyeyim: bunun tek nedeni sizlersiniz. Ben de bu grubun icindeyim maalesef.  Açıklayayım izninizle;

1. Ülkede baska spor yokmus gibi futbolla yatip futbolla kalkan sizler bu sporu yozlastirdiniz. cocuklar kucukten jimnastik yapip esnek olmadilar, kimse taekwando yapıp rakibine saygiyi ogrenmedi, kimse yuzucu olmak icin cabalayip devasa akciger yapamadi. tek derdimiz mahalle arasinda ayakkabiyi parcalayana kadar o topu kurdugumuz iki taşın arasindan gecirmek oldu.

2. Bu luzumsuz adamlarin en ucuz derbi biletine 300 lira verdiniz ve aldiginiz hizmetin kalitesini asla sorgulamadiniz. zaten siz o maci izlemeye degil kendinizi tatmin etmeye gittiniz. kale arkasina gidip ona buna kufretmekten, amigolarin maymunu olmaktan kurtulamadiniz. Bütun mac boyunca lay lay lay la la lay diye sarki sozlediniz, sahada olan bitenle bir alakanız da yoktu zaten.

3. Kalitesiz formalara 250 lira verdiniz. O parayla yapilacak daha o kadar guzel sey varken. üzerinde takimin amblemi var diye 20 liraya alacaginiz tisortlere 200 lira para verdiniz. derdiniz herkese en buyuk taraftar oldugunuzu gostermekti. Öyleyse o t-shirtlerden gelen paralarla yuksek maas alanlara siteminiz niye?

4. Bu işi hep kazanmaya indirgediniz. cogunuz icin bundan haz olmak hic onemli olmadi. PSV'nin, Ajax'ın, C.Brugge'un, Aletico Madrid'in gencecik cocuklarinin yaptigi islere hic gipta etmediniz. hep kazanmak oldu derdiniz. gururlu ikincilikleriniz, mutlu ucunculukleriniz olmadi hic. rakibinizin elini sıkıp tebrik etmeyi bilmediniz. bu hoyratliginiz her yere yayildi.

5. Kendi evladiniza ozguven vermediniz hic. Basarisiz denemeleri artislik, kendini ifade etme bicimleri de serserili oldu sizin gozunuzde. her hareketi goz altinda oldu. karsisindaki adamin sagindan atip solundan gecebilecegi fikrini kimse vermedi. her yurdum insani gibi kompleksli buyudu, ozguveninin de anasini altyapilarda siktiler. mesut ozil cok mu ispanak yedi? ondan mi farkli? sadece bir futbol meselesi degildi bu bir kultur isiydi.

6. Hep mafyalara ozendiniz, guce taptiniz. takima degil, 10 numaraya inandiniz. evet yirmi yil once futbol oydu, cruyfflarin, stoichkovlarin, riquelmelerin dunyasiydi orasi ama arsene wengerler, fergusonlar cikti, oyunu bozdu, demokrasi getirdi, coluk coluga forma verip kurallari degistirdi, zipkin genclerle total futbol oynatmayi ogretti dunyaya. biz hep onlari izledik, eski futbolcularimizi gonderdik yanlarina, anlayip gelip bize ogretsinler diye. gonderdiklerimiz daha beter geri donduler. sifo mehmet'in ısvicre macindaki celmesi bu ulusun yuz karasidir hala.

7. Basiretsiz yoneticilerinize hep pıstınız, sesiniz cikmadi. en baba, centilmen adamlara korkuluk muamelesi yaptiniz. her alti golden sonra rakip takimin baskanini tebrik eden adami fabrika bahcesinde iscileri gozyaslariyla ugurlarken (Özhan Canaydin) siz adamin taklidini yaparak dalga geciyordunuz. sinan engin gibi abdurrahim albayrak gibi aziz yildirim gibi hep karanlik hep guc sevdalisi adamlari bas taci ettiniz. Bugun milli takimin ve ulke futbolunun da onlarin ve onlar gibi adamlarin kontrolunde olmasini sız sagladiniz. ulke yonetimine de soyle bir bakin, orasi da fena halde benziyor buna.


8. Şehrinin takımını 1.lige cikaran cocuklari o yaz tazminatsiz bacadan gonderdiniz, hocanin kontratini iptal edip yerine birinci ligin kaşarı olmus hocayi getirdiniz. O cocuklar, o pırıl pırıl yuzlere noldu hic merak ettin mi? Git amator kumede kosturanlara bak, senin takimini birinci lige cikarmak icin tekmeye kafa atan o cocuklar hala kuskun ama hala cebinde para yokken bile deplasmana yarim ekmek sandvicle gitmeye devam ediyorlar. sen euro 2016'daki puanlari o cocuklari kovarken kaybettin zaten.

9. Senin taptigin ecnebiler senede milyon dolarlar alip kariyerinin son yillarini keyif icinde surerken o takim icin az para alip sevdasina oynayan cocuklara naptin? Havaalaninda hep yildizlari aldin sirtina, onlar arka tarafta valizleri bekliyorlardi. hic onlara da moral vermek aklina geldi mi? Bu tugay'lar, fatih tekkeler, gokdenizler, yurtdisina cikinca mi parladilar saniyorsun? onlar zaten parliyordular, bir gun durup potansiyellerini takdir ettin mi?

10. Bu nobranlığın ve ayılığınla, kaba kuvvetle butun sorunlarini cozebilecegini dusunen sen degil misin? Evde teror estiren, esinin, cocugunun, kardesinin fikirlerine saygi gostermeyen, siraya girmek nedir bilmeyen, baskalarinin hakkini gasp etmekten keyif duyan sen, bu kulturun futbola sirayet etmeyecegini mi dusundun?

11. En kolay sorulari kendine sorup, aynayi kendine hic cevirdin mi? Hayır! Aynısı futbolda oldu. en kolay en temel seyler sorgulanmadi icin. duvar pasi yapma, uc kisiyle ucgen olusturup dar alanda pas yapmak, uzun topu kontrol etmek, ara pasi vermek, ofsayt taktigi kurmak, topluca oyun kurmak derdi olmadi sahadakinin de. varsa yoksa calim atmak, 40 metreden gol atmak, rovasata cakmak, kendine yere atmak, beles penalti kazandirmak, rakibini hakem gormeden hastanelik etmek onlarin derdi oldu ayni senin kolay yoldan zengin olmak icin yedigin naneler gibi.

Hayat futbola fena halde benzer dostum. O yuzden Konya kadar Hollanda boylesi bir spor cennetidir. sen once su nobranligi, kabadayiligi birak, rakibini takdir et, kendini gelistirmeye bak, sonra teknik, strateji ve galibiyet ardindan gelir zaten. birak nerde yanlis yaptigini, bir don ıspanyaya, hirvatistana bak onlar neyi dogru yapiyorlar, anlayabildigini taklit etmeye bak, bir de bakmissin her sey bes on yila daha iyi olmus. Hayat gibi, piyango bileti almayi ihmal etme, ama o hayallerle de yasamayi birak, her ay kenara bes on kurus koy. Unutma ki buyuk adamlarin uzun vadeli planlari vardir, kahramanlara ihtiyaclari yoktur bizim gibi.

19 Haziran 2016 Pazar

İtalya Gezi Notları 2.Bölüm: Vatikan

Vatikan dünyanın en küçük ülkesi olmasına rağmen neredeyse bir milyar katolik’in ruhani lideri olan papa’ya ve aynı zamanda sanata yön veren michelangelo, raffaello, caravaggio, bernini gibi dev ustaların sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili olan bu yarım km2’den daha küçük ülkeyi ziyaret etmek, ister inançlı olun ister inançsız, son derece heyecan verici bir deneyimdir. 1378 yılından beri papa’lara ev sahipliği yapan vatikan, 1929 yılında faşist diktatör mussolini ile imzalanan laterano antlaşması’ndan sonra bağımsız bir devlet haline gelmiştir; papa da, bu küçücük devletin tek hakimi... vatikan’da yasama, yürütme ve yargı tek elde yani papa’nın elindedir. papa dilerse kimsenin onayı ve kontrolü olmadan istediği yasayı değiştirebilir. vatikan resmi olarak bağımsız bir devlet, ancak ne vize ne de pasaport kontrolünün olmadığı bir kapıdan içeri girdiğiniz için kendinizi başka bir devlete gitmiş gibi hissetmiyorsunuz. ta ki, vatikan’ı koruyan isviçreli muhafızlarla karşılaşana kadar. michelangelo’nun tasarladığı “ilginç” üniformalar içerisindeki muhafızlar 1506 yılından beri vatikan’ı -daha doğrusu papa’yı- koruma görevini sadakatle sürdürüyorlar. muhafızlar turuncu-kırmızı-mavi üniformalarının içinde ortaçağ masallarından kopup gelmiş gibi gözükse de aslında hepsi isviçre ordusu'nda eğitimini tamamlamış askerlerden seçiliyor ve her biri gerçek birer kılıç ustası. vatikan dünyada okur yazar oranının en yüksek olduğu ülke. ülkenin tamamı okuma yazma biliyor. vatikan’ın l'osservatore romano adında bir de gazetesi var. gazete günlük olarak italyanca, haftalık olarak da almanca, fransızca, ingilizce, ispanyolca, portekizce ve polonyaca çıkıyor. ülkenin aynı zamanda radio vaticana adlı dünya çapında bir radyosu ve centro televisivo vaticano adlı bir de televizyonu var. ayrıca dükkanları, bankası, kendi pullarını kullanan son derece verimli bir postahanesi ve nadiren kullanılsa da bir tren istasyonu da var. vatikan’a girdiğiniz zaman sizi bernini tarafından tasarlanan ve dünyanın en heyecan verici mimari uygulamalarından biri olan piazza san pietro (Aziz petrus meydanı) karşılıyor. 284 traverten sütun, 88 gömme sütun ve 140 aziz heykelinin bulunduğu bu meydanı bernini 1656 ila 1667 yılları arasında, 11 yılda tamamlamıştır.

Papa, eğer sağlığı yerindeyse, her çarşamba günü bu meydanda bir konuşma yapıyor. eğer bu konuşmayı dinlemek ve papa’yı yakından görmek istiyorsanız papa’lık özel kaleminden mektup/faksla (prefetto della casa pontificia, 00120 città del vaticano, faks: +39-06-69885863) izin almalı ya da san pietro meydanı’ndaki bürolardan davetiye almalısınız. ayrıca papa, pazar günleri de havariler sarayı’ndaki dairesinin penceresinden kısa bir vaaz veriyor ve kalabalığı kutsuyor. dünyanın en büyük katolik kilisesi olan san pietro bazilikası da (aziz petrus kilisesi) bu meydanda yer alıyor. tüm standartlara göre muazzam bir başarı olarak kabul edilen bazilika’nın boyutları gerçekten de dudak uçurtacak ölçülerdedir: 187 metre uzunluğunda, 132 metre yüksekliğinde ve 70.000 m2 genişliğinde. alman düşünür goethe, bazilika’nın heybeti karşısında suskun kalamamış ve kapıdan girerken dudaklarından şu sözler dökülmüştür: “sanki sonsuzluğa girer gibi.” bazilika’ya ve meydana ismini veren aziz petrus’un mezarının burada olduğuna inanılıyor. bu yüzdendir ki bazilika’nın tepesinde elinde anahtar olan bir aziz petrus heykeli yer alıyor. bazilika’nın buraya yapılmasının ve petrus’un elindeki anahtarın sebebi ise michelangelo’nun tasarladığı dev kubenin etrafında latince yazan şu ayetlerden geliyor. “sen petrus'sun ve ben topluluğumu bu kayanın üzerine kuracağım.
ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. göklerin egemenliğinin anahtarlarını sana vereceğim.” incil, matta 16:18-19. bu arada belirtmekte fayda var, petrus’un kelime anlamı “kaya”dır. bazilika’da michelangelo, maderno, raffaello, bramente, domenico fontana, giuliano da sangallo gibi zamanın önemli sanat adamlarının da emeği vardır. bu sanat adamlarından her biri -tabii ki papa’nın gözetiminde- bazilika’ya bir şey eklemiş, çıkarmış ya da değiştirmiştir. daha bazilikanın kapısından girerken ilk hıristiyanlara yapılan işkenceleri anlatan korkunç kabartmalar sizi karşılıyor. etraf, dinin gücünü kullanarak yıllarca insanlar üzerinde egemenlik kuran eski papaların heykelleriyle dolu. bazilika o kadar büyüleyici bir yer ki ziyaretçiler buradaki heykellere, resimlere, kabartmalara bakarken bildiği her şeyi unutuveriyor. vatikan’ın en önemli sanat eserlerinden, michelangelo’nun 24 yaşındayken yaptığı pietà adlı heykel de san pietro bazilikası’nda yer alıyor. 1972’de bir fanatiğin saldırısına uğrayan heykel, şimdi bazilika’nın girişinde sağ tarafta kurşun geçirmez bir cam içerisinde korunuyor. çarmıhtan indirilen isa’yı kucağına almış meryem’in tasvir edildiği bu dokunaklı mermer heykelde, meryem alabildiğine güzel ve genç, isa ise son derece yakışıklıdır. meryem’in adeta bir genç kız gibi işlendiği heykel için michelangelo şu açıklamayı yapmıştır: “namuslu kadınların diğer kadınlara göre daha genç kaldıklarını bilmiyor musunuz?” pietà’nın bu kadar özel olmasının sebeplerinden biri michelangelo’nun imzasını attığı tek eseri olmasındandır. söylencelere göre, pietà’nın aslında genç ve tanınmamış bir heykeltraş tarafından değil de daha yaşlı ve usta bir heykeltraş tarafından yapıldığını duyan üstat çok sinirlenmiş ve hemen o gece meryem’in göğsünden geçen kuşağa ismini kazımıştır.

Vatikan müzeleri roma katolik kilisesi, yıllarca heykeltraş, ressam ve mimarlara hamilik yaptığı için şu anda dünyanın en değerli sanat koleksiyonuna da ev sahipliği yapıyor. kilometrelerce uzunluğundaki koridorların sağında-solunda yer alan odalar ve galeriler bütününden oluşan vatikan müzeleri adeta batı uygarlığının küçültülmüş bir örneğidir. müze’de mısır mumyalarından etrüsklerden kalma altın mücevherlere, yunan ve roma heykellerinden ortaçağ ve rönasans başyapıtlarına, hatta modern dinsel sanat eserlerine kadar büyüleyici bir bolluk vardır. raffaello odaları, havariler kütüphanesi, borgia daireleri haricinde 8 müze, beş galeri ve baş döndürücü sistine şapeli de vatikan müzeleri’nin içerisinde yer alır. müzeyi gezerken karşınıza çıkacak sanatçılardan ve eserlerinden bazıları şunlar: apollonius’un isa’dan önce 1. yy’dan kalma torso’su, raffaello’nun kutsal ayin üzerine tartışma ve atina okulu adlı freskleri ve son büyük eseri olan tecelli adlı resim, matisse’in madonna (meryem) eskizleri, rodin’in bronz heykelleri, leonardo da vinci’nin tamamlanmamış eseri aziz hieronymus, bacon’un grotesk papa’sı ve tabii ki sistine şapeli’ndeki michelangelo’nun muhteşem freskleri. vatikan müzeleri’ni gezmek hem zihin olarak hem de beden olarak oldukça yorucu bir süreç. ancak bu kilometrelerce uzunluğundaki müzeler ve galeriler bittikten sonra karşılaşacağınız sistine şapeli size tüm yorgunluğunuzu hatta az önce gördüğünüz sanat eserlerini bile tümüyle unutturacak. Üstat Michelangelo’nun 4 yıl geceli gündüzlü tek başına boyadığı tavan sayesinde, sistine şapeli rönesans sanatının incisi ve batı sanatının da başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. tavanda insanın kutsal kitap’ta (tevrat, zebur ve incil) yer alan üç öyküsü betimlenmiştir. bunları kısaca “adem’in yaradılışı, nuh tufanı ve son yargı” olarak adlandırabiliriz. tavanın neredeyese ortasında ise tüm dünyada sanatsal bir ikon haline gelmiş olan “tanrı’nın yaşam vermek için adem’e uzattığı el” yer alıyor. yine de tavanın asıl görkemini görmek için kapıdan çıkmadan hemen önce son bir kez geriye bakmalısınız. o zaman bütünün veridiği etkiyle michelangelo’ya derin bir saygı duyarak şapel’den ayrılacaksınız. şapel’den ayrıldıktan sonre eğer hala yürüyebilecek takatiniz kaldıysa san pietro bazilikası’nın kubbesine çıkıp roma’nın ve vatikan bahçelerinin eşsiz manzarasını izleyebilirsiniz. ancak hatırlatmakta yarar var. kubbenin tepesine çıkabilmek için önce asansörle belli bir yere kadar çıkmak ardından da 330 basamak daha çıkmanız gerekiyor.

5 Haziran 2016 Pazar

Umut, İdol, Figür: Güle Güle Şampiyon!



Dün benim icin cok zor bir gundu. Belki de 1997'de dedemi kaybettigim zamandan beri gecirdigim en zor ve acılı günlerden biriydi. Hayatimi degerli ve mutlu kilan ve ayrilmak zorunda kaldigim bir cok sey oldu. Bugun neredeyse hepsinden farkli bir agirlik vardi uzerimde, hayatta en çok ilham aldığım çocukluk kahramanımı kaybettim. Naif,utangac, sessiz, onurlu bir babam var, yilların degistiremediği koca kalpli bir adam. Bana ilk M.Ali hikayelerini anlatan adam. Her anisinda M.Ali'yi her duyusunda o gözlerindeki ışığı,umudu ve parıldamayı zorluklarla gecen cocuklugunun kahramaninı hatirlarken bana baktigi gözlerini ömrüm boyunca unutmayacagım.

Bir fikrin, bir düşüncenin, bir inancın adı; Muhammed Ali(Cassius Marcellus Clay Jr. ).. Sadece bir sporcu değildi büyük bir barışseverdi benim için. Hayatını adadığı sporun en ahlaklısını yapmaya çalıştı ve bundandır ki savaş çıgırtkanlarının, kan emicilerin, emperyalistlerin ve düzenin hedefi olmuştur… O'nun maçlarını izlemek için babamın saati kurma hiyalerini ve maç anılarını hep heyecanlı dinledim, yaşım ilerledikçe onun sadece mükemmel bir boksör değil, efsanevi bir düşünür ve dava adamı olduğunu geçen yıllar içerisinde çok iyi anladım.
1960 Roma Olimpiyatları’ndan döndükten iki gün sonra bir lokantada sadece beyazlara servis yapıldığını öğrenince, altın madalyasını Ohio Nehri’ne attığı madalya değildi aslında, attığı, küfrettiği hâlâ insanların renginden dolayı ikinci sınıf muamele görmesiydi. Nehrin derinliklerine gömmüştür kokuşmuş beyinleri, tükenmiş vicdanları. Ve Vietnam savaşına asker olarak gönderilmek istenmiştir ama tavrı nettir; Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım.” diyerek Vietnam savaşına gitmediği için 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırılmıştır. Lisansı ve pasaportu elinden alınınca dava süresince maddi sıkıntılar yaşamış ve iflas ettiğini açıklamıştır. Ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağlamış ama haramilerin sofrasına yem olmamıştır. Büyük bir sporcudur hiçbir zaman geri adim atmamış ne pahasına olursa olsun fikirlerinden ödün vermemiş sporun barışçıl ve ahlaki yönünü yaşamının her zerresinde göstermiştir. O kadar bağlıdır ki yaptığı işe büyük başarılarına hiçbir güç engel olamamıştır.
Antrenör Bundini Zaire maçından önce Ali’ye belki de Ali’yi özetleyecek bu sözlerle seslenmiştir; Dans et şampiyon, kimsesizler yurdundaki yalnız çocuklar için dans et. Çocuklar için salla yumruklarını.
Kiralarını ödeyemeyen işsizler için dans et. Şu alçağın işini bitir!Meyhanedeki ayyaşlar için dans et şampiyon, kanserden ölen yoksul hastalar için, kefaletleri ödenmeyen sefil mahkumlar için, herkesin terkettiği eroinmanlar için, kocaları olmayan gencecik hamile kızlar için.
Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Şu aşağılık herifin işini bitir, çenelerini dağıt hepsinin. Düşkünler yurdundaki zavallılar için, emeklilik maaşı alamayan yaşlılar için, pis bir sokakta müşteri bekleyen yaşlı ve yorgun fahişeler için…
Meyhanelerde oturmuş demlenen bütün yalnız kalpler için, bilardo salonlarındaki yalnızlar için, sokak köşelerindeki yalnızlar için. Dans et şampiyon, savaş onlar için!
Temizlik işçileri için salla yumruklarını; hava limanlarında, otobüs duraklarında, benzin istasyonlarında yerleri süpüren küçük insanlar için. Savaş onlar için şampiyon. Otellerde yatakları yapıp tuvaletleri temizleyen küçük odacı kızlar için dersini ver şu aşağılık herifin!
Seni kurtaranlar senatör değildi, vali değildi, başkan değildi.
Sokaktaki insanlar kurtardı seni. Şimdi sokaklar adına savaş, hadi evlat, işini bitir şu aşağılık herifin!
Bu ring ikinize fazla. Hadi bitir işini, suratını paramparça et.
Yoksullar adına şampiyon, yoksullar adına!
Hadi yavrum salla yumruklarını! Muhammet Ali’yi hiçkimse yenemez, hiçkimse. Sadece Cassius Clay yenebilir ama o da bu akşam aramızda değil.
Dans et şampiyon, hadi oğlum dans et!
Belki de bu yazıyı bana yazdıran şeyin Muhammed Ali’nin büyük bir barışsever müslüman olmasıdır, bana bu yazıyı yazdıran şeyin yumruğunu rakibinden öte savaş çığırtkanlarına atmasıdır… Saygıyla anıyorum seni kahramanım.

Ne kadar çok sevdim seni..
Ne kadar derinden dokundun yüreğime..


4 Haziran 2016 Cumartesi

İtalya Gezi Notları 1.Bölüm Roma

İtalya Hakkındaki Görüşlerim

Sonda söyleceğimi başta söyleyerek yazıya başlamak istedim. Gezdiğimiz yerlerin hep ortak noktası; eski bir şehir ve tarihsel özelliklerinden dolayı korunmuş bölgelerden oluşmasıydı. Sokaklarda gezmek bile insana ayrı bir zevk veriyor. Bizim alışık olmadığımız bir kültürleri var. Ufak araba ve bisiklet kullanımı çok yaygın, neredeyse dışarıda gezen her 2 kişiden birinin elinde tasmalı bir hayvan var, her yere kedi köpekle giriyorlar. Yolda yayalar her zaman öncelikli durumda, herkes birbirine karşı ciddi bir saygı çerçevesinde hareket ediyor.

Tabi İtalya'nın olumsuz yönlerinde bahsetmek de gerek, öncelikle ülkede değişik bir çalışma saatleri ve çalışan disiplini var, daha doğrusu kafasına göre çalışıyorlar demek de yanlış olmaz. Zira 14:00 kapalı olan bir mağaza gece 22:00 'da açılabiliyor. Çalışanlar sanki oranın paşası gibi, sürekli bir üstten bakmalar vs. felan. Bunun yanında İtalya aşırı derecede evsiz mevcut, her yerde sokaklarda kalan insanlar var, bizim ülkemizden bile fazla düzeydeler. Bunun yanında İtalya'da herşey çok pahalı, bu sadece bize göre diil, oranın halkı için de geçerli bir durum. Konuştuğum 5-6 aile ve gençler genelde İtalya'da iş olmadığını, maaşların çok düsük olduğu gerekçesiyle başka euro bölgelerine geçme düşüncesindeler. Neyse seyyah miasli yazımıza dönelim tekrar.

Roma şehri başta olmak üzere İtalya’ya tur düzenleyen firma sayısı bir hayli fazla, tabi turlar dışında bireysel olarak Roma’ya giden sayısı da çok, üstelik bize göre bireysel yapılan geziler çok daha keyifli geçiyor. Eğer siz de yakın bir zamanda Roma gezisi planlıyorsanız şehre gitmeden önce biraz araştırma yaparak daha eğlenceli ve rahat bir seyahat geçirebilirsiniz. Sahip olduğu 2800 yıllık  tarihi ile geçmişten günümüze birçok önemli medeniyete ev sahipliği yapan Roma‘da gezip görebileceğiniz yüzlerce yer var. Başta Kolezyum ve Roma Forumu olmak üzere Antik Roma’nın en önemli yapılarını görebileceğiniz Roma’da sevdiklerinizle birlikte çok eğlenceli bir seyahat geçirmeniz garanti.

Dünyanın en küçük devleti olarak geçen ve Roma sınırları içerisinde yer alan Vatikan ise Katolikler için çok büyük öneme sahip bir yer. Vatikan’da yer alan Vatikan Müzeleri ise başlı başına bir sanat hazinesi. Çok uzatmadan Roma Gezimizde planladığımız yerleri sıralamaya başlıyorum.

Roma’ya giden gezginlerin birçoğu şehir gezisi için genellikle 3-4 günlük bir zaman ayırıyor. Bu süre Roma’da yer alan tüm gezi noktalarını gezip görmek için yetersiz olsa da güzel bir planlama ile şehrin en önemli yerlerini görmeniz mümkün. Sayfa boyunca bana göre Roma’da ilk planda gezip görmeniz gereken en önemli 15 yeri inceleyebilirsiniz. Listede adı geçen yerler hakkında detaylı bilgi almak için görsellere ya da ilgili linklere tıklayabilirsiniz. Eğer Roma gezinizde otelinizi kendiniz ayarlayacaksanız Roma’da konaklama ile bilgileri ve otel tavsiyelerimi  Roma’da Nerede Kalınır? yazımda bulabilirsiniz.

1. Kolezyum

Roma denilince akıllara ilk gelen yerlerden olan Kolezyum, yapımına M.S 72 yılında, İmparator Vespasian’ın başladığı ve sekiz yıl sonra İmparator Titus tarafından açılmış bir amfitiyatro. 450 yıldan daha uzun süre gladyatör dövüşleri, vahşi hayvan avları ve idamlar için kullanılan yapı Roma’nın en popüler yapısı. Kolezyum’un içi de en az dışı kadar etkileyici.

2. Roma Forumu

Antik Roma’nın siyaset, ticaret ve hukuk yaşamının merkezi olan Roma Forumu şehrin bir diğer önemli gezi noktası. Septimius Severus Zafer Takı, Vesta Tapınağı ve Vesta Bakireleri Evi, Titus Zafer Takı, Maxentius ve Constantinus Bazilikası, Vespasianus Tapınağı, Satürn Tapınağı, Antoninus ve Faustina Tapınağı, bu bölgede yer alan en önemli yapılardan bazıları.

3. Vatikan

Roma sınırları içerisinde yer alan Vatikan aslında dünyanın en küçük devleti olarak geçiyor. Katolik Kilisesi’ne ait olan Vatikan papa tarafından yönetilir ve bu ufak ülkede, papa dâhil toplam 800 kişi yaşar. Aziz Petrus Meydanı, Aziz Petrus Bazilikası, Vatikan Müzeleri, Castel Sant’Angelo ve Vatikan Bahçeleri bu alanda yer alan en önemli yerler.

4. Aziz Petrus Meydanı ve Bazilikası

Vatikan’ın yer alan Aziz Petrus Meydanı, Napolili sanatçı, heykeltıraş ve mimar Gian Lorenzo Bernini tarafından Papa VIII. Alexander için 1656-1667 yılları arasında yaptırılmıştır. Meydanda iki adet  çeşme yer alır. Sol bölümde yer alan çeşme Bernini’nin, sağ tarafta yer çeşme ise Domenico Fontana’nın eseridir.

Vatikan’da yer alan Aziz Petrus Bazilikası, Hristiyan dünyasının en önemli yapılarından biridir. 222 metre uzunluk ve 138 metre yükseklikteki bazilika, dünyanın en büyük kilisesi olup yapı içine aynı anda 60.000 kişi sığabilir. Bazilikanın kubbesinden Vatikan ve Roma manzarası seyretmek oldukça keyif verici.

5. Vatikan Müzeleri

Dünyanın en önemli sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapan Vatikan Müzeleri birçok müzeden oluşan bir kompleks. Burada; Yunan-Roma eserleri, Etrüsk Müzesi, Dört Raffaello Odası, Modern Dinsel Sanat, Sistina Şapeli gibi önemli bölümler görülebilir. Özellikle Sistina Şapeli sanatçı Michelangelo’nun muhteşem eserleri ile dünyaca ünlü bir şapel.

6. Trevi Çeşmesi (Aşk Çeşmesi)

Trevi Çeşmesi ya da bilinen adıyla Aşk Çeşmesi, Roma’nın en ünlü yapılarından. Yapımına 1732 yılında başlanan ve çok sayıda sanatçının yardımı ile tamamlanan çeşme oldukça etkileyici. Dilek tutup çeşmeye para atmak ise oldukça popüler. İnanışa göre kim dilek diler ve sağ eli ile sol omzunun üzerinden çeşmeye bozuk para atarsa o kişinin dileği gerçekleşir ve Roma’ya tekrar gelirmiş.

7. Pantheon, Antik Roma döneminden kalan ve en iyi şekilde korunmuş olan bir tapınaktır. Yapının devasa kubbesi, dünyanın en büyük takviyesi beton kubbesi olarak bilinmektedir. Pantheon içerisinde aynı zamanda bazı kral, ressam ve mimarların mezarları yer alır. Girişin ücretsiz olduğu yapıyı Roma gezilecek yerler listenize ekleyebilirsiniz.

8. İspanyol Merdivenleri

İspanyol Merdivenleri ve merdivenlerin bulunduğu Piazza di Spagna adlı alan Roma’nın en hareketli bölümlerinden biridir. 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için tasarlanan merdivenlerin üst kısmında Trinita dei Monti Kilisesi, alt tarafında ise Fontana della Barcaccia adındaki çeşme ve ünlü alışveriş caddesi Via Conditti yer alır.

9. Santa Maria Maggiore Bazilikası

Santa Maria Maggiore Bazilikası, Roma’nın en güzel ve önemli dini yapılarından biridir. Tarih boyunca birçok kez tadilat geçiren kilisenin tavanı İspanya Kraliçesi Isabella’nın papaya hediye ettiği Yeni Dünya’dan getirilmiş altın yaldız ile kaplanmıştır. Kilisenin nefi ve nef mozaikleri 5. yüzyıl tarihli orijinalleridir.

10. Navona Meydanı

Navona Meydanı, şehrin en hareketli ve güzel meydanlarından biri. Elips biçimindeki meydanın bulunduğu alanda M.S 1. yüzyılda bir stadyuma ev sahipliği yapıyormuş. Meydanda 3 adet çeşme yer alır. Bunların en ünlüsü ise Bernini tarafından tasarlanan Dört Nehir Çeşmesi. Meydan çevresinde kafe, restoran ve hediyelik eşya dükkanları bulabilirsiniz.

11. Castel Sant’Angelo

Roma’nın en önemli tarihi yapılarından olan Castel Sant’Angelo M.S 139 yılında Hadrianus ve ailesinin mozolesi olarak yapılmış, daha sonra kale ve papa ikametgahı olarak kullanılmış bir yapı. Günümüzde Museo Nazionale di Castel Sant’Angelo’ya (Sant’ Angelo Kalesi Ulusal Müzesi) ev sahipliği yapıyor.


27 Şubat 2016 Cumartesi

Mustafa Denizli Bir Balondur

Öncelikle şunu belirteyim.. Galatasaray'ı kariyerinde şampiyon falan yapmamıştır!

Galatasaray'ı 86-87'de Jupp Derwall şampiyon yapmıştır, 1987-88 bu hoca olarak başlasada bir kaç maç sonra Derwall sahaya inmiştir.. bu bir.

İkincisi hayatının hiçbir evresinde büyük bir hoca da olmamıştır. 1986-97 ve 1987-88 ile Derwall ile şampiyon olan takım zaten simoviç-ismail-semih-cüneyt-erhan-yusuf-prekazi-uğur-muhammed-tanju-mirsad'lı takımdır. ilk sezon tanju yoktur, ilyas, arif, metin falan zaten galatasaray'ın oyuncusudur. Ha alt yapıdan Bülent Korkmaz'a güvenmiş oynatmıştır ki aslında 21 yaşındaki bir oyuncudan bahsediyoruz aslında çok genç sayılmaz. aynısını bülent, hamburg'a karşı yapamamıştır ve semih kaya'yı oynatmamıştır. belki de tur gitmiştir. Zaten iyi olan kadro havasını yakalamış yarı final oynamıştır ama ligde 4. olmuştur yanlış hatırlamıyorsam..


Sonra kalkıp AC Milan'a falan hoca olmadı, Almanya 2.liginde hoca oldu! 1 sezon sonra takıma döndü, başarısız oldu, 5 puan öndeyken şampiyonluğu beşiktaş'a verdi ve hemen ardından atv'de spor haberlerini sunmaya başladı. düşünsene fatih terim spor haberlerini sunuyor! 43 yaşındasın ve buyuk teknık dırektorum dıye egoların var ama spor haberleri sunarak para kazanıyorsun! Neyse, Kocaelispor'a transfer oldu. öyle böyle bir kaç başarılı sonuç aldı kocaeli ile. ha tabi buradada sefa sirmen'in kurduğu müthiş takım vardı.. Moshue, saffet, faruk, mirkoviç, ömeroviç, osman, volkan, evren, turan.. adam alıyor satıyordu falan..

Sonrası milli takım..
Türk futbol tarihinin en iyi kadrosunu dunya kupasına götüremedi! Rüştü, engin, umit davala, bülent, alpay, ogün, abdullah, k.hakan, okan, suat, tugay, sergen, ertuğrul, oktay, hakan şükür, arif vs. vs. vs. Ne ararsan var kadroyu götüremedi! tabi ki basın bir şey demedi neden? çünkü adam herkesle iyi olmuş, basın da çevresi çok!  Sonra 2000 elemelerinde, galatasaray gerçeği varken sahaya rüştü-ali eren-ogün-ayhan-tayfur-oktay-tayfun- abdullah'larla çıktı! Play off larda galip gelemeden irlanda'yı eledi!

Belkide şampiyon olacağımız euro 2000'e emre belözoğlu'nu götürmed! uefa şampiyonu takımın iskeletiyle oynamak yerine ( fatih-bülent-k.hakan-suat-emre-okan-arif hakan. koy rüştü, alpay ve sergen'i) abuk subuk adamlarla, mustafa izzet'lerle falan oynadı! Üstelik turnuva esnasında sergen ve tugay ile takışıp kadro dışı bıraktı! ulan turnuva la bu! sezon mu adamı kado dışı bırakıyorsun vakit mi var! Burada 4 puanla gruptan çıkmış, portekiz'e elenmiştir. belkide türk futbol tarihinde en önemli fırsatı tepmiştir!

Sonrası malum zaten Aziz yıldırım'ın transferleri ve masa başı oyunlarıyla yaşanan fenerbahçe'de şampiyonluk! Ardından daha 50'li yaşların başında manisa'lar, iran takımlarında sürünmeler! Aç kalınca ligtv'de yorumculuk! Şansal abimizin lobisiyle, ligtv'de yorumcu olan her hoca gibi beşiktaş'a hoca olması!

Fenerbahçe ve galatasaray'ın geride kaldığı ligde sivasspor ile çekişerek şampiyonluk yaşaması! Sonrası yine abuk subuk takımlar ve rize falan.. Bu adamın lobisi var arkadaşlar, arkası sağlam ve torpilli. hayatının hiçbir evresinde başarılı bir hoca olmamıştır! ersun'lar, hamza'lar hatta cevat güler'ler bile buyuk takımları şampiyon yaptı! ersun yanal'dan iyi bile değildir! 30 sene evvel galatasaray'ın yarı final oynamasının ekmeğini, edindiği çevreyle yiyen adam. Fatih terim, 1996'da buyuk takıma hoca oldu. 20 senede 6 lig, 2 türkiye kupası, 4 türkiye süper kupası, 3 tsyd kupası, 1 uefa kupası kazanmışken..

1987'de buyuk bir kulüpte başlayan kariyerinde 30 senede kazandığı 2 tane lig, 2 tane de türkiye kupası kazanmıştır!

Mustafa Denizli tam bir balondur!