26 Temmuz 2011 Salı

koşmak


Başlamadan önce kafanda bir hedef koyarsın kendine. Uzunluğunun, süresinin hiç bir önemi yoktur. Sadece önemli olan senin o hedefi koymuş olmandır, onu başarabileceğine inanmandır. O kadar zorlayabileceğini düşünmendir kendini. gerisi hikayedir. ne kadar zor olabilir ki diyerek başlarsın. ilk dakikalar hoştur. rüzgarı yüzünde hissedersin hava biraz serinse. birileriyle birlikte koşuyorsan onların durumunu kontrol edersin. sonra yavaş yavaş arttırmaya başlarsın temponu, vücudunun verdiği "bırak istersen. boşver sen." mesajlarını dinlemeyerek. çünkü beynin başka türlü konuşmaktadır. yapabileceğine en küçük hücresine kadar inanmıştır.

Dakikalar, metreler geçtikçe vücudun daha da bağırmaya başlar. artık ufak mesajlar değil büyük uyarılar yollar. bacakların ağrımaya başlar ufaktan. karnında ince bir acı hissedersin. bütün bunlara rağmen "durma." emrini vermeye devam eder beynin vücuduna. bir anda bir bakarsın vücudun susmuş. işi zorlaştırmak yerine kolaylaştırmaya karar vermiş, kontrol beyninden çıkmış da, refleks haline gelmiş sanki. koşmaya devam edersin arada saatini kontrol ederek. kendini arada bir yoklayıp, bir iki cümle birşeyler söyleyip, ne durumda olduğunu anlamaya çalışırsın. genelde karar "ben daha koşarım aslında." yönünde çıkar ya da "hayır bırakmak yok. artık çok az kaldı." dır sonuç zaten genelde. hedefine yaklaştığını hissettiğin her adımda biraz daha hızlanır bacakların. daha sonra yavaş yavaş tempo düşürürsün, içinde bir yerlerde "daha zorlamalımıydım acaba?" diyerek. tempon düştükçe vücudun tekrar hatırlatır kendini, bir nevi "ben de buradayım aslında." der. koşu boyunca vücudunuzla değilde ruhunuzla koşmuşsundur çünkü. durursun. başın dönüyormuş gibi olur bir anda. bir kaç saniye soluklanıp, yürümeye başlarsın bu sefer. dakikalardır ayaklarına giden kanın, artık bütün vücuduna dağılması gerektiğini hatırlatır o ufak baş dönmesi sana.


Artık vücudunu dinlemenin zamanının geldiğini anımsatır ve herşey bitince, bir sonra ki koşuyu iple çektiğini fark edersin. sınırlarının aslında kendin olduğunu görürsün. İşte budur koşmak! Aynı anda beyninin ve vücudunun farklı şeyler söyleyebilmesidir, kısa bir süreliğine de olsa, kendine hükmetmektir. Sınırların olmadığına inanmaya çalışmaktır. Kendine kafa tutmaktır, aslında bütün iplerin senin elinde olduğunu sanırken...

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Amatör 1 - 0 Endüstriyel Futbol


Eskiden mahalle maçları yapardık, öyle süper ligler falan bilmezdik, kendi içimizde anlaşır topumuzu oynardık.Sokağın ortasına 2 taş koyar kale yapardık, sponsor falan yoktu bir adet top bulursak, bayram olurdu heryer bize... Top bulmazsak da dert değildi, gerekirse taşla bile oynardık.Her apartmandan, semtten çeşitli takımlara gönül vermişçocuklar biraraya gelir, aramızda inanılmaz çekişmelive zevkli maçlar yapardık. Öyle UEFA, FIFA, hakem v.b şeyler yoktu, bazen mahallenin bir ababeyi idareten yönetirdi, Ona da kimse itiraz etmezdi, raconu o keserdi.Kurallar her mahallede hemen hemen aynıydı, gizli bir kanun gibi, mahalle anlaşması gibi, ülkenin heryerinde"5'te devre 10’da biter"..."3 korner bir penaltı..""Abanmak, pis burun vurmak yasaktı..Her maç öncesi sözlübelirtilen kurallardı.Transfer falan yoktu, mahallenin en iyi oyuncusu bir tarafta Ali ise, karşı takım buna karşılık 1-2 kişi fazla oynardı, denge sağlanırdı. Prim falan yoktu, kazanana bir Elvan veya Çamlıca gazozu yeterdi,kaybeden de yoktu aslında...Maç sonrası bahçelerin musluğundan kana kana içilen terkos suyu içmek gazoz kadar, bu maçta oynamak kadar, güzeldi..

Tv’lerin maçı yayınlamasına veya localara milyon dolarlar verip seyreden zenginlere ihtiyaç yoktu,Mahallede maçı iş dönüşü takip eden "yetenek avcısı "ağabeylerin gözüne girmek veya maçı balkondan gizli gizli seyreden komşu kızının varlığını bilmek en büyük motivasyondu. Ter gerçek saf ve temizdi...Hilesiz hurdasızdı! Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olandı... Amatörce mahallede secdiğimiz futbol gerçek futboldu,1 TOP 2 KALE...Öylesine SAF öylesine TEMİZ..Milyonlar buna aşık oldu,ne zanan ki oraya PARA girdi, MERTLİK bozuldu.İştahı gittikçe artan Endüstriyel futbol, büyüdükçe yozlaştı, yozlaştıkça ahlaki değerlerininhepsinin yanısıra güzelim futbolu da yedi...Geldiğimiz son nokta futboldan soğuttu, nefret ettik..


Burdan sorumlulara sesleniyorum...Alın paranızı, TV’nizi, ürünlerinizi, şikenizi! Verin bana temiz ve saf futbolumu geri..Hepsi sizin olsun ama futboluma dokunmayın artık yeter.Ben parçalı reklamsız Metin Oktay formamı giydim,yok mu çubuklu Sarı-lacivert formalı birileri ? Siyah beyaz semtten arkadaşlar, Karadenizli kardeşlerim, Anadolu’nun gençleri ? Çağrım hepinize, gelin birlikte gazozuna maç yapalım,herşey sil baştan, ama temiz tertemiz olsun.Bir ARMA bir FORMA bize yeter.Şu sokağa iki taş koyup,kale yapalım. 5 ’te devre 10’ da biter.İlk golümüz endüstriyel futbola ve getirdiklerine olsun! AMATÖR : 1 - ENDÜSTRİYEL FUTBOL : 0