30 Haziran 2011 Perşembe

Spor Endüstrisi

Günümüzde spor dünyasında sponsorlukların ne kadar önemli olduğu herkes tarafından bilinir. Birçok takım veya bireysel alanda sporcuların sponsorlarla ayakta kaldığı bir gerçek. Sponsorların yaptığı yatırımların, takım sporlarında veya bireysel sporlarda başarı ile doğru orantılı olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Bu nedenle dünyada sponsorluk işlerinin nasıl yürüdüğüne dair fikir sahibi olunması açısından gerçekleşen önemli sponsorluk anlaşmalarını bundan sonra sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.

İlk durağımız İngiltere… Daha önce stadının isim haklarını bir sponsora satarak dünyada ilklerden birine imza atan Arsenal, Barratt müteahhitlik firmasıyla multimilyon dolarlık bir anlaşmaya daha imza attı. 17 Haziran’da imzalanan anlaşmaya göre proje, 375 lüks daireden oluşacak. Proje, ayrıca yaklaşık 207 milyon dolarlık bir bütçeyle tamamlanacak. Finansal detaylar açıklanmamasına rağmen, İngiliz “ News of the World” gazetesi Arsenal kulübünün 40 milyon doları kasasına koyacağını söylüyor. Projenin Ocak 2012’de yapımına başlanacağını ve 3 yıl süreceğini de belirtelim…

Premier Lig’in son şampiyonu Manchester United, bu yaz yapacağı Amerika turundan maddi bir kazanca dönüştürmeyi başardı ve uluslararası lojistik şirketi olan DHL firmasıyla anlaştı. Manchester United, Amerika turunda Boston, Seattle, Chicago, New Jersey ‘de MLS takımlarıyla karşılaştıktan sonra Washington DC’de Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Barcelona ile özel maç yapacak. Temmuz ayındaki 3 haftalık tur süresince DHL logolu bir otobüsle İngiliz kulübünün ulaşımını sağlayacak. Manchester United ayrıca, Şubat 2011’de DHL ile konaklama, markalama, biletler, oyuncu kıyafetleri ve bazı pazarlama faaliyetlerini içeren, toplamda 6 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atmıştı.

İngiltere’den iki ortaklık haberi daha… İngiltere Futbol Federasyonu, Danimarkalı içecek firması Carlsberg ile olan birlikteliğini 2014 yılına kadar uzattı. Yaklaşık 2 milyon pound olacağı düşünülen anlaşma, saha kenarı reklam panoları haklarını içerecek. Firma aynı zamanda İngiltere Milli Futbol Takımı’nın da reklam haklarını elde edecek ve John Terry, Wayne Rooney ve Jack Wilshere gibi yıldızları da reklamlarında kullanabilecek. Bu anlaşmanın açıklanmasından sadece birkaç saat sonra Budweiser, FA Cup’ın 3 yıl süresince yeni isim sponsoru olduğunu duyurdu. İngiltere gazeteleri bu anlaşmanın miktarını bir önceki sponsor olan E.On’un ödediğinden biraz daha aşağı yani yıllık yaklaşık 11.25 milyon dolar olarak bildirdiler.

Biraz da basketbol… Dünya Uluslararası Basketbol Birliği olan FIBA, Eurobasket 2011 ile başlayarak 2012 Olimpiyat eleme maçları, Eurobasket 2013 ve 2014 Dünya Basketbol Şampiyonası dahil olmak üzere, Bwin ile ortaklığına internet yayın haklarını içeren bir anlaşma daha ilave etti. 2014 yılına kadar sürecek anlaşma, firmanın müşterilerine bu turnuvalarda oynanacak maçları internetten izleme şansı sunacak.

Bizleri de yakından ilgilendiren bir haber… Tenis dünyasında dünyada erkekler kategorisindeki ATP organizasyonunun karşılığı olan WTA turnuvası, Türkiye’de gelecek 3 sene boyunca İstanbul’da yapılacak. Bu sene sonu turnuvası için BNP Paribas ve Türk Ekonomi Bankası sponsorluk anlaşması imzaladı. Gelecek 3 yıl boyunca Sinan Erdem Arena’da yapılacak olan turnuva TEB-BNP Paribas WTA Şampiyonası olarak anılacak. Gerçek rakamlar tam olarak açıklanmamasına rağmen WTA’nın bu anlaşma ile senelik 2 milyon dolar alacağı tahmin ediliyor.

Ve son durak da La Liga… İspanya’nın en önemli bankalarından olan ve İspanya Ligi’nin de isim sponsoru olan BBVA, NBA takımlarından Houston Rockets ile kurumsal ortaklık anlaşması imzaladı. BBVA, buna benzer bir anlaşmayı yaklaşık 2 ay önce son NBA şampiyonu Dallas Maverick ile yapmıştı. Anlaşmaya göre BBVA, takımın biletlerinin satıldığı internet sitesine sponsorluk, takımın resmi internet sitesine İspanyolca dil seçeneği ve Rockets ile ortaklaşa organize edilecek bir finansal eğitim programını içeren bir destek verecek. BBVA Eylül 2010’da 100 milyon dolardan fazla bir miktara NBA ile anlaşma imzalayıp, NBA’nın resmi bankası olmuştu.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Dün, Bugün

Geçen seneyi bir düşünelim…

Bursaspor taraftarı kulübün “fair play” ödülünü almasına ciddi anlamda katkı koymuş. Olay çıkarmadan, küfür etmeden, sadece sevdansının peşinde yürüyerek, iyi günde kötü günde takımına gönülden destek vererek… Öyle ki verdikleri düzgün destek, kritik bir milli maçın Bursa’ya verilmesini dahi sağlamış. Devletin en üst kademeleri Bursaspor taraftarını kabul etmiş, övmüş ve Bursaspor taraftarı da o sınavdan alnının akıyla çıkmış.
Kulüp Türk futbol tarihinde bir devrimi gerçekleştirmiş, olmaz deneni oldurmuş, şampiyon olmuş. Hem de kendinden kat kat büyük, devasa bütçeler karşısında. Haliyle bu başarıda payı olan herkes –yönetimi, teknik heyeti, futbolcusu– biz Bursasporluların gönlünde asla unutulmayacak payeler kazanmış. Bursaspor başkanı, kulübün eli kolu bağlanmasın diye, apaçık bir risk alarak kulübün gelirlerini başka bir hesapta toplamış, temliklerin geliri götürmesine engel olmuş. Stat şampiyonlar ligine hazır görünmeyince kollar sıvanmış, kısa sürede adeta bir mucize gerçekleştirmiş ve stat şampiyonlar ligine hazır hale gelmiş.

O zamanlar Bursaspor taraftarı harika… Yönetimi başarılı… Helal olsun!


Bugün, Bursaspor başkanı, ikinci başkanı ve genel müdürü tutuklu. Usulsüzlük, zimmete para geçirme, Bursaspor’u kasıtla zarara uğratma iddialarıyla…
Bugün, şehri yönetenlerin şehirdeki havayı doğru okuyamadıkları için gerçekleşen, basit önlemlerle daha baştan engelleyebilecekleri olaylar yüzünden Bursaspor taraftarı şiddet yanlısı. Tutuklu bulunanlar içinde gerçekten suçlu olanlar da var muhtemelen, ama gönülden inanıyorum ki sırf tribündeki ismi sebebiyle sorgulanan, masum olanlar da var.
Bu işte bir garabet var. Bu insanlar bir yılda yüz seksen derece değişmediyse, bu işte bir garabet var. Ya önceki yanlış, ya bugünkü…

Bugün Bursaspor taraftarı tu kaka… Bursaspor yönetimi… Dilim varmıyor söylemeye!
Malum, geçen seneki şampiyonluk Bursaspor’u bambaşka noktalara getirdi. Ekonomik çapı büyüyen, ışıltılı bir Bursaspor iki yönden saldırıya açık. Biri lokmasını paylaşmak zorunda kalanlarca… Hâlbuki Bursaspor haddini(!) bilse, hep başkaları büyük(!) kalsa, hiçbir sorun olmazdı belki de. Bir diğer nokta da Bursaspor’daki lokmanın büyüklüğü. Şimdilerde piyangoda büyük ikramiyeye konmuş biri gibi Bursaspor. Tanımadığı yepyeni akrabaları da çıkar, geçmişte sırt çeviren eski dostları herkesten çok sever, kazandan bir kepçe de ben alsam diyen açgözlüleri de türer.

Şimdi her iki cephede de ipler yargının elinde. O yüzden hiçbirimize ahkâm kesmek, birilerini suçlu ya da suçsuz ilan etmek düşmez. Yargının kararını bekleyeceğiz ve doğruları göreceğiz. Kanımca bizlere düşen, varsa suçları ispat edilene kadar hepsinin masum olduğunu düşünerek, sorgulananların hâlâ Bursaspor taraftarı, hâlâ Bursaspor yöneticisi olduğunu göz önüne alarak, arkalarında durmak. Eminim ki her Bursasporlunun bugünlerde içi yanıyordur. Suçlananlar sonuçta Bursaspor yöneticisi, her biri bu sorgulamalardan alnının akıyla çıksın istiyordur. Hatta kendi adıma Sayın İbrahim Yazıcı’nın Bursaspor’un parasına göz dikeceğine inanmıyorum da. Aksi durumlar varsa da Bursaspor’un her kuruşuna göz dikenin hak ettiği cezayı çekmesi gerektiğinde de hiç kimsenin tereddüdü yoktur.

Yalnız, işleri bu noktalara kadar getiren süreç konusunda da söylemek istediklerim var. Bursaspor yönetimini şikâyet edenler belki kendilerince haklı, Bursaspor’un haklarını savunuyorlar; belki de çıkar peşindeler; bilemiyorum. Bildiğim ve inandığımsa yöntemin kesinlikle yanlış olduğu. Bana göre doğru olan yol, genel kurulda hesap sormadır. Çünkü Bursaspor genel kurulu Bursaspor’un en büyük karar mercii, ortak aklı ve vicdanıdır. Yönetimin yanlışlar içinde olduğunu düşünenler, savlarını önce genel kurula kabul ettirmelidirler. Gerekirse inandıklarını, bildiklerini ispatlamak için genel kuruldan kulübün hesaplarını incelemek için yetki istemelidirler. Savlarında haklılarsa da yönetimi ibra etmemek, dolayısıyla aklamamak, gerekli hallerdeyse dava etmek, adli mercilere şikâyet etmek genel kurulun kararıyla olmalıdır. Çünkü şikâyet edilen mevkii Bursaspor başkanlığı ve yöneticiliğidir. Hiç kimse veya hiçbir grup kendi aklını, vicdanını ve Bursaspor sevgisini genel kurulun önüne koymamalıdır. Bursaspor’un ismine kara çalabilecek, dillere düşürebilecek yollara çıkmak, şahsi kararlarla olmamalıdır.

Bu sebeple şikâyetçiler şikâyetlerinde haklılarsa bile, Bursaspor’u içine attıkları karmaşa nedeniyle, benim gözümde bu sürecin öncelikli kaybedenidirler. Haklılarsa ilgililer cezasını bulacak ve yanı sıra Bursaspor illaki yaralanacak. Haksızlarsa Bursaspor gene yaralanacak. Ya da Bursaspor’un menfaati için kâğıt üzerinde usulsüz görünen işler yapıldıysa, başkanın veya bir yöneticinin cezalandırılması hangi Bursasporlunun vicdanını yaralamayacak? Bu yüzden yönetimin yargıya şikâyeti kararını ne olursa olsun genel kurul almalıdır. Hiç kimse Bursaspor genel kurulundan daha Bursasporlu olmamalıdır.


5 Haziran 2011 Pazar

Ivan Ergiç


Bilinmesi gereken bir adam geçti Bursa'dan, gözlerimizin önündeydi dev gibi...
"Kazım Koyuncu" dedi, en sevdiği Türk sanatçıyı sorunca...
Kanserden öldüğünü biliyordu ve hayat hikâyesini çok acıklı buluyordu.
Ve "Nazım" deyince susuyordu her seferinde...
Ülkenin iç-dış politikaları, siyasi partiler, dünyadaki dini akımlar sohbetlerin genelini oluşturuyordu.
Barış Manço'yu merak ediyordu, Livaneli’yi...
Biliyordu da…
Bulvarda kırmızı ışıkta durmuş beklerken "Deniz'i sever mi Türkiye?" deyiverdi...
İdamlardan bahsettik...
Sustuk...
Üniversite yıllarımda yapmadığımız tartışmaları heyecanla sürdürüyorduk bir araya geldiğimizde.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kronolojisini de iyi biliyordu, Atatürk devrimlerini de...

Kılık kıyafet konusunda kabul edelim ki özensizdi.
Ve kimse bilmezdi; "kermes"lerden giyinirdi.
"Bir çocuğun Bursa'da Manchester United'ı izlemesinden daha önemli bir şey olamaz" demişti. Cebinden yaklaşık 20 bin TL verip okullara bilet dağıttırdı. Çocuklar da bilmiyorlardı kim olduğunu. Meraklı bir baba uğraşınca, ismine ulaştı ve medyada haber oldu. Çok kızmıştı.
"Olsun be yaa..." demiştik, o diyemedi bir türlü.
Daha bilinmeyen pek çok hayır işine imza attı.
Gizlilik esastı...
Bütün dinleri olduğu gibi İslam'ı da araştırdı.
İki ayda, derdini Türkçe anlatmaya başladı.
4 dil biliyordu. Türkçe 5. oldu.



Kuru fasulye en sevdiği yemekti. Özel olarak yapardı Ramazan Usta. Künefeyi de çok beğendi. Bir de "fasulye" şarkısını.
Galibiyet kutlamalarında ortaya atlardı hemen.

Ertuğrul Sağlam'ı çok sevdi bir de...
Saydı...Hoca gibi, ağabey gibi, dost gibi...


Genç futbolcular her otomobil değiştirdiklerinde yanlarına gidip "off süper araba kaç yapıyor?" diyerek dalgasını geçiyordu. Kendisi için önemsizdi çünkü...
Evet, kesinlikle çok komikti.
Hemen hemen herkesin taklidini yapabiliyordu.


Uzak durdu medyadan.
Karaburun'daki konferansa spor emekçileri sendikasının davetlisi olarak giderken çok heyecanlıydı.
Uyardık ama, "burası Türkiye siyasete çok girme" gülümsedi sadece "merak etmeyin" derken...
"Filozof değilim" diyordu. Sırt çantasında en az 7-8 kitapla geziyordu. Kiralık evi olmasına rağmen tesislerde kalıyordu.
Ya okuyordu, ya uyuyordu...
Ve kafa dengi arkadaş bulunca anlatıyordu;
"İtalya’da futbol büyük ve çirkin bir organizasyon. Futbolun ruhu kayboluyor. Neden hakemler gol sevinçlerinde formayı çıkartmaya sarı kart gösteriyor? Forma reklamı görülmüyor diye. Para futbolun dengesini bozuyor..."


Duygusaldı...
Cem Karaca'nın "Tamirci Çırağı"nı dinlerken gözleri dolmuştu...
Çok iyi bir ailesi vardı. Menajeri olmadı hiç...
Babası ilgilendi transferleriyle. Her şeyi bırakıp bir anda Avustralya'ya dönebileceğini söylerdi her seferinde...
Kırmızı kart görmedi hiç...
Hem de hiç kimseden...

Bursa'yı çok sevdi...
Bursalılar'ı çok sevdi...
Pazartesi Bursa'dan ayrıldı, Salı günü şampiyonluk kutlamalarında Basel'de omuzlara alındı...


Teşekkürler İvani...
Futbolun için...
Adamlığın için...
Dostluğun için...


Kazım Koyuncu'ydu en sevdiği şarkıcı.
"İşte Gidiyorum" ile bitsin bu yazı...
...İşte gidiyorum. Bir şey demeden. Arkamı dönmeden, şikayet etmeden. Hiçbir şey almadan. Bir şey vermeden. Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum. Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde. Yürüyorum sanki senin yanında. Sesin uzaklaşır her bir adımda. Ayak izim kalmadan gidiyorum. Gerdiğin tel kalbimde kırılmadı. Gönül kuşu şarkıdan yorulmadı. Bana kimse sen gibi sarılmadı. Işığımız sönmeden gidiyorum...


Not: Bu satırları yazdığımı duyunca bana da kızacak biliyorum. Yazdıklarımın büyük bölümünü Bursaspor TV'de birkaç gün içinde yayınlanacak "Nereden Nereye- Ergic" röportajında izleyeceksiniz zaten. Yazmasam olmazdı.


Burak Uçar / Bursaspor TV Genel Müdür Yardımcısı