9 Ekim 2011 Pazar

Tutunamayanlar


Öncelikle kitabın 724 sayfa ve baştan sona derinlikli bir kurgu içerdiğini belirtmeliyim, bu yüzden baş kısımları biraz can sıkıcı gelebilir.Kitap osmanlıca ve öztürkçe kullanılarak yazılmış Oğuz Atay tarafından. Kitabın belli bir kısmında hiçbir noktalama işaretlerinin kullanılmadan, düz ve özensiz bir şekilde yazılması da çok dikkat çekiciydi benim için. Açıkçası uzun bir süreden sonra tekrardan yeni yeni kitap okuma alışkınlığı edinmeye çalışan ben bile böyle bir kitabı 2 haftalık kısa bir süreçte bitirdiğim için oldukça şaşırdım kendime. Kitabı okumaya başladığınızda, size iç sıkıntısını vererek başlayacağını da önceden söylemeliyim, en azından bende böyle oldu. İç sıkıntısını öyle gerçek anlatmış ki her zamankinden bir fazla kusası geliyor insanın dünyanın içine, bu kitabı okurken. Ayrıca Zeki Demirkubuz'un '' Masumiyet, Yazgı, Üçüncü Sayfa'' daki film karakterlerinin bu romandan çıktığını da kitabı bitirdikten sonra belki sizde farkedebilirsiniz.

Kitabın içeriğine değinecek olursam, okuyucuyu doğrudan hedef alan türde bir anlatıma sahip. Kitapta iki çeşit insan tipinin varlığından bahsediliyor. Biri normal insanlar yani kendini bulunduğu kültür ve Batı kültürü arasında dengeleyebilmiş, hayatlarında verilen her türlüişi ve sosyal yükümlülükleri layıkıyla yerine getirebilen yani tutunabilen insan. Diğeri ise Tutunamayan insan ise olaylar karşısında şaşkın, her ne kadar öyle hissedilmese de, büyük bir mekanizmanın parçası,  güvensiz, melankolik ve insanlarla olan iletişimlerinde çekingen insanlar. Öyle ya da böyle, bir şekilde ucu sana, bize dokunan bir kurguya sahip bir kitap bu. Kurgunun içinde bir yerlerde olduğunu bilerek, kitabın içinde aldığın roller hoşunuza gitmeyebilir, bir sayfanın içinde Turgut Özben olan yanını görürsün, dahil olduğun can sıkıcı ritüellerle dolu yaşamın soğukluğu, bayıklığı ve aslında amaçsızlığı iç sıkıntısıyla doldurabilir seni. Başka bir kısımda içindeki Selim'i görürsün. Turgut'luğunu seçmene sebep olan yani toplumun taleplerine karşı kendinden verdiğin tavizler, tatsız bir şeyleri mesela sahte başarıların anlamsızlığını hatırlatabilir.

Eğer bu ve benzeri şeyler, seni bir şekilde yorduysa, kitabı okurken Selim'in çocukluğu canını sıkıp "iyi ki ben Selim gibi değilim, Turgut gibiyim" diyorsan, göğsünde karabasanlar hissedeceğin sayfalar gelir üzerine üzerine. İşte bu, kişinin kitabın toplumun muğlak bilincine karşı koyan gerçekliğine karşı bilinçdışı verdiği tepkidir. Çünkü sığlık bir bakıma çoğumuzun sığındığı bir biçimdir. Sürüden ayrılmak istemeyiz, sürüye karşı koyamayız, oyun dışı olup kenardaki olmak istemeyiz. Tüm bu davranışlarımızın özünde hep bir şeylere dahil olma arzusu yatar. Bir şeyleri kaçırmamışlık yaşamak adına, kendi benliğimizi bir yerlere fırlatıp toplumun bize dayattığı benliği, davranışları, oyunları, ruhani orospulukları kabulleniriz.

Tüm bu anllattıklarımdan yola çıkarak şunu söyleyebilirm ki, bence tutunamayanlar anlamaya çalışarak okunacak kitaplardan. Hani denir ya "bi gun bi kitap okudum, butun hayatim degisti.." diye işte bu kitap da tam böyle. Belki de kendimde Selim'le birebir benzerlikler bulduğum için bana öyle geldi ama bir şekilde bu kitabı okumanız gerektiğini kesinlikle söylemeliyim.
''- herkes geçer diyor. geçer mi olric ? herkes ne bilir acımı. herkes ne bilsin acımızı. yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan iyiymiş gibi yapmaktan.. nefes alıp onu içimde tutmaktan ve o nefeste boğulmaktan sıkıldım. ki nefessizlikten değil, nefesten boğulmaktır marifetimiz olric.
- evet efendimiz.
- bana katıldığını bilmek güzel. arada ses verme...n güzel. içimin.. sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan..''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder